Bazen bir ürün alırken verdiğimiz karar, önemsiz gibi görünür. Market rafında elimizi uzattığımız bir süt kutusu, bir kahve markası ya da bir giyim ürünü… Oysa işin aslı hiç de öyle değil. Çünkü tedarik zinciri dediğimiz devasa ağda en küçük tüketici hamlesi bile dalga dalga büyür, üretim planlarını etkiler, şirket politikalarını değiştirir. Bu zincirleme etkiye literatürde “kamçı etkisi” denir. Küçük bir sarsıntının büyük bir fırtınaya dönüşmesinin hikâyesi aslında tam da budur.
Kamçı etkisi, ekonomide bir ders konusu olmanın ötesinde, bugün insanlığın vicdanında büyük bir imkâna işaret ediyor. Çünkü artık tüketici davranışları, yalnızca piyasayı değil, küresel siyaseti de etkileyebilecek güçte. Küresel markaların boykotlarla dize getirilebildiğini gördük. Bir tüketici grubunun tercih değiştirmesi, önce perakendecinin stok kararlarını, sonra toptancının alım stratejilerini, en sonunda da üreticinin tüm yönelimlerini değiştirebilir. Yani biz farkında olmasak da elimizdeki alışveriş sepeti, bir dünya düzenini sarsabilecek güce sahip.
Bugün en çok ihtiyacımız olan şey, bu gücü doğru yerde kullanabilmek. Gazze’de bombaların altında ölen çocukları hatırladığımızda, İsrail’e açıkça destek veren markaların ürünlerini almamak, aslında sıradan bir alışveriş kararından çok daha fazlasıdır. Bu, bir direniş biçimidir. Zulme ortak olmamaktır. Ve bu tercihler birleştiğinde, kamçı etkisi devreye girer: Şirketler zarar eder, hissedarlar baskı yapar, siyasî karar vericiler geri adım atmak zorunda kalır.
Boykot, bu yüzden yalnızca ekonomik bir eylem değil, ahlâkî bir duruştur. “Benim tek başıma yapacağım şey neyi değiştirir?” sorusu, aslında bizi edilgen kılmak için üretilmiş bir yanılsamadır. Oysa bütün değişimler küçük tercihlerle başlar. Bir bardak suyun bile damla damla dolduğunu unutmayalım. Bugün bir markayı tercih etmemek belki küçük bir adımdır; ama milyonlarca insan aynı tercihi yaptığında, dev bir dalgaya dönüşür.
Kapitalizm, insanlara iki büyük yalan söyler: Birincisi, tüketim alışkanlıklarının değişmeyeceği; ikincisi, tek bir bireyin gücünün önemsiz olduğu. Oysa kamçı etkisi bu yalanı açığa çıkarır. Çünkü en küçük değişim, sistemin en zayıf noktasını bulup büyütür. Bugün bir markanın satışları düşünce, ertesi gün yönetim kurulu kriz toplantısı yapar. Boykot, görünmez gibi duran vicdanî sesin, piyasada en gürültülü çığlığa dönüşmesidir.
Dahası, boykot sadece zulme destek veren markalara karşı değil, israfa ve doğa talanına karşı da uygulanabilir. Çevreyi kirleten, işçilerini sömüren, insan sağlığını hiçe sayan şirketler de tüketici tercihlerinden doğrudan etkilenir. Yani kamçı etkisi, sadece bir halkın özgürlüğü için değil, tüm insanlığın geleceği için kullanılabilecek bir araçtır.
Bugün Gazze’de bir çocuk açlıktan ölürken, biz markette aldığımız ürünle aslında hangi safın parçası olduğumuza karar veriyoruz. Bu karar sessiz bir pusula gibi, ya zulme ortak oluyor ya da ona karşı saf tutuyor. Ve her küçük tercih, birleştiğinde büyük bir hareketin başlangıcı oluyor.
Tarih bize gösterdi: Güney Afrika’da apartheid rejimi boykotlarla çözüldü. Irkçı uygulamalara karşı halkın tercihleri, küresel markaların baskısını artırdı. Nihayetinde siyasî düzen değişmek zorunda kaldı. Bugün aynı yolu Filistin için yürümek zorundayız. Çünkü kamçı etkisi, sadece bir iktisat teorisi değil; vicdanın elindeki en güçlü araçlardan biridir.
Artık bahanemiz kalmadı. “Benim tercihim neyi değiştirir?” diyenlere cevap nettir: Bir kişinin tercihi, milyonların tercihiyle birleştiğinde, şirketleri iflasa sürükleyebilir, devletlerin siyasetini değiştirebilir, zulmün çarklarını bozabilir. Bu yüzden boykot, bir alışverişten ibaret değildir; tarihe düşülen bir nottur, zulme karşı bir isyandır.
Unutmayalım: Kapitalizmin çarkları sessiz sedasız dönüyor gibi görünse de, o çarkların dişlilerine biz karar veriyoruz. Alışveriş sepetimizdeki her ürün, ya zulmün çarkına yağ sürer ya da onu durduracak bir taş olur. Tercih bizim elimizde. Ve biz, birleştiğimizde, bu çarkları durdurabiliriz.