Karnından konuşan bildiri

Abone Ol

Düşüncelerini açıktan söylemeyen, aklından geçenleri olduğu gibi ifade etmeyen, dolaylı yollardan anlatmayı seçen birine “karnından konuşuyor” deriz. Yazı konusu etmek istediğim bildiri için bu deyimin tam yakıştığını düşünüyorum.

İMZACILAR

Bildiriye, (TKP) Türkiye Komünist Partisi öncülük etmiş. İmzacıları arasında yazarlar, sendikacılar, gazeteciler, akademisyenler, ressamlar, müzisyenler var. Onların yanı sıra mahalle muhtarları, emekli askerler, eski belediyeciler, köy derneği başkanları da imza atarak yerlerini almışlar.

Konumlanmaları itibariyle söylersek; eski tüfek solcular, laiklik evhamından beslenenler, takıntılı Kemalistler, muhaliflik olsun da ne olursa olsuncular, itirazından başka sözü, teklifi olmayanlar, desteksiz, gerekçesiz, dolayısıyla hastalıklı kaygı sahipleri…

İSTEDİKLERİ-İSTEMEDİKLERİ

Bildiri öyle sekter bir dille yazılmamış. Yalın, basit, anlaşılır cümleleri, akılda kalıcı olmasını istedikleri bir başlık altına sıralamışlar: “Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz.”

Lozan Anlaşması’nın sorgulanmasını, mevcut sınırlarımızın tartışılmasını, Yeni-Osmanlı hayallerini, Türkiye İmparatorluğu gibi gayrimeşru adlandırmaları, Ümmetçiliği, Etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı siyasal yapı ve kurumları istemiyorlar.

Her bir başlık sorunlu. Keşke yerimiz olsaydı da açabilseydik! Şu kadarını not düşeyim: Hiçbirinin gerçek bir karşılığı yok!

Barış ve kardeşlik istiyorlar. Bu geniş isteğin alt başlıkları da var: Bağımsız ve laik bir ülke, eşitlikçi bir düzen, planlı bir ekonomi…

DEMEK İSTEDİKLERİ

Bildirinin metninin bütününe, satır aralarına ve ruhuna baktığımızda şunu anlıyoruz: Belli ki imzacılar, kritik aşamaları geçilen sürece cepheden karşı çıksalar da, bunu açıktan dile getirmek istemiyorlar. Süreçten fena halde şüpheleniyorlar. Şüpheden öte; itiraz ediyorlar. Ancak muhalifliklerini, biraz sarıp sarmalamak, örtmek, sözlerini birkaç etaba yaymak, böylece sindirilmesini sağlamak istiyorlar.

Kürt hareketine, Kürtlerin taleplerine, daha açıkçası; bizzat Kürtlere doğrudan bakamadıklarını şimdi anlamışlar. Kullandıkları büyük büyük kavramların kalabalığında Kürtlere sıra gelmediğini yeni fark etmişler.

Onlar istiyorlar ki; terör bitmesin. En azından şimdi bitmesin. Kürtler muhalif konumda kalsınlar, onları önemsemesek de bizim yanımızda durmaya devam etsinler.

Onların derdi; bu iktidarı sonlandırmak. İstiyorlar ki; Kürtler kendi sorunlarını, taleplerini hep ertelesinler. Bildiriyi sahiplenenler karınlarından konuşsalar da Kürtler onların ne demek istediklerini gözlerinden anlasınlar ve destek versinler.

SON YERİNE

Aydınlıkları kendilerinden menkul imzacı devrimcileri, şu çerçeve içinde gözünüzün önüne getirin. Önce zihinlerinde, memleketi uçurumun kıyısına kadar götürmüşler. Sonra o uçurumun kıyısında, kol kola girerek barikat kurmuşlar. Bu sinematografik görüntü içinde bağırıyorlar: “Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz.”

‘Uçurum’, siyaset teorilerinde rastladığımız bir kavram değil. Peki öyleyse nerden çıktı bu uçurum? İmzacılar kendi ideolojik kalıplarının, ezberlerinin uçurumlarından söz ediyor olabilirler mi?

Lawrence Durrell, İskenderiye Dörtlüsü’nün ikinci kitabı Balthazar’da der ki;

“Kendi içinde geçen şeyleri (yüreğinin karanlık odasını) tanıyamıyordu. Çevresini saran uçurumun tek bir niteliği vardı: Değer eksikliği ve olup bitenlere anlam vermede beceriksizlik.”