“Bugün değil, yarın başlarım.”
“Şu iş bitsin, sonra bakarım kendime.”
“Şimdi değil, zamanı değil…”
Bu cümleler sana da tanıdık geliyor mu?
Kendimizi hep bir sonrasına erteliyoruz. Bir yapılacaklar listesinde kendimize yer ayırmayı unutuyoruz. Önce işler, projeler, faturalar, sorumluluklar… Önce çocuklar, aile, dostlar, herkes... Hep bir şeyler bitmeli, herkes rahat etmeli, ondan sonra sıra sana gelmeli. Ama gelmiyor. Çünkü senin sıran hiç gelmiyor.
Peki ya sen? Ne zaman gerçekten kendine “şimdi” diyeceksin?
Kendini ertelemek, yavaş yavaş görünmez olmak gibidir. İç sesini kısmak, ihtiyaçlarını hafife almak, isteklerini yok saymak… Ve bir gün uyanırsın; başkaları için dolu dolu yaşarken, kendine neredeyse hiç uğramadığını fark edersin.
Oysa kişisel bakım yalnızca dışsal bir konfor değil; “kendime değerim var” demenin en sade hâlidir. Küçücük bir molada sevdiğin bir müziği açmak, sıcak bir duşun tadını çıkarmak, bir fincan çayın buharında huzuru bulmak… Hatta aynada kendine içtenlikle bakmak, yıllardır görmediğin o gözleri tekrar hatırlamak…
Bunlar lüks değil. Geciktirilmesi gereken işler de değil. Bunlar senin hayatta olduğunu, var olduğunu, hissettiğini sana hatırlatan küçük ama güçlü adımlar.
Unutma, kendini erteledikçe yaşamı da erteliyorsun. Her “sonra” dediğinde biraz daha uzaklaşıyorsun kendinden. Ve hayat, hep “sonra”ya bırakılacak kadar uzun değil. Zaman, seninle birlikte akıyor. Sen durdukça geçiyor. Ertelediklerin birikiyor, içini yavaş yavaş kalabalıklaştırıyor.
O yüzden kendine şimdi de. Bu cümleyi bugünün merkezine yaz: “Ben de varım.”
Çünkü sen, beklemeye değecek biri değilsin. Sen, şimdi ilgilenilmesi gereken biricik bir kendiliksin.