Kıbrıs tatlısını Rum sofrasına meze yapmayız

Abone Ol

Değerli okurlarım, başlığı görünce birazcık ağzınız tatlanmış olabilir. Ancak bugün “aman ağzımızın tadı bozulmasın” hissiyatıyla yazacağım. KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimi, Cumhurbaşkanı’nın Türkiye ziyareti, KKTC’nin kuruluşunun 42. yıldönümü, Akdeniz’in enerjisi, güvenliği vs vs… Yani bugünlerde Kıbrıs’ı yazmak için onlarca sebep var.

***

Tarih boyunca imparatorlukların, egemen güçlerin ve emperyalist niyetlerin hedefi olmuş “Akdeniz’in Anahtarı” hüviyetindeki Kıbrıs, yine dünyanın gündeminde. Akdeniz havzasındaki enerji kaynakları, deniz yetki alanı anlaşmaları, kıta sahanlığı, Hint ticaret koridoru, Afrika’nın kapısı, Avrupa’nın gümrüğü, Asya’nın ufku, Gazze’nin umudu, İsrail’in kâbusu…

Yani tüm yollar Kıbrıs’a çıkıyor.

Uzun uzadıya yazmayacağım. “Kıbrıs, Türkiye’nin iç meselesidir” düsturuyla birkaç kelam edeceğim.

Bunu; sofrasında Kıbrıs mandalinası, üzerinde Kıbrıs keteni, evinde Kıbrıs gazisi, kulağında Kıbrıs türküsü olan bir vatanın evladı olarak yapacağım. Meseleyi, ana vatan–yavru vatan değil, düpedüz “vatan” şuuruyla izah edeceğim.

***

Geçenlerde KKTC’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, Türkiye’nin adadaki tezlerine harfiyen sadık mevcut Cumhurbaşkanı’na karşı Tufan Erhürman kazandı. Daha önceki bazı söylemleriyle birleşince bu tercih, ada halkının federasyondan yana bir tavır takındığı biçiminde yorumlandı. Öyle ki ilk tepki MHP lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli, Türk halkının hissiyatını yansıtacak şekilde “Kıbrıs’ta federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliğinin ve geleceğinin olmadığını” güçlü şekilde ifade etti. Bir nevi yeni Cumhurbaşkanı’na sınırlarını hatırlatmış oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar kanadı ise Erhürman’ı tebrik etti ve milli irade çizgisinde sabit kaldı. Bu durum “Cumhur İttifakı’nda çatlak var” şeklinde yorumlandı. Oysa mesele basitti: Erdoğan devlet refleksiyle, Bahçeli millet hassasiyetiyle süreci değerlendirdi. Bu konuda ben de bir değerlendirme yapayım ve faslı kapatalım. Bu seçimleri, salt federasyon referandumuna indirgemek doğru bir yaklaşım olmaz. Pek tabii “federasyon heveskârlığı mı acaba?” diye aklımızın bir köşesine not edelim. Ancak seçimleri ülkenin genel siyaseti (eğitim, sağlık, ekonomi vs.) açısından değerlendirelim. Dünya, Kuzey Kıbrıs’ı tanısın diye mücadele ederken; oradaki milletin iradesini tanımama tezatlığına düşmeyelim. İnsan sevdiğinden kırılır, doğru; ancak adaya sırtımızı dönerek mesafeyi daha da açmayalım. Kuzey Kıbrıs halkı dünya nazarında tanınmama travması yaşarken bir darbe de biz vurmayalım.

***

Bugün KKTC’deki yeni yönetimin önünde iki yol vardır. Birincisi, hâlihazırdaki “Türkiye yolu”dur. Bu yol; Türk kimliğini muhafaza eden, Türkiye’nin adadaki varlığını “garantör” gören, Türkiye’nin kanatları altında tanınma mücadelesi veren, her şeyden önce devletin kuruluşunda Türk kanı olduğunu idrak eden yoldur. Bu yol iki devletli çözüm yoludur.

İkinci yol ise “Rum yolu”dur. Dünya beni tanısın, AB’ye gireyim, sosyal refahım artsın hayaliyle çıkılan bu yol, onurlu yalnızlığı terk ederek Rum yönetiminin kucağına oturmaktan zerre utanç duymayanların yoludur. Tarihini ve kimliğini Enosis’e teslim etmenin yoludur. Bu yol, kalıbına bakmadan apaçık Türkiye’yi satmanın yoludur. Son dönemde “Kuzey” ibaresini lügattan çıkarıp Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adıyla iki devletli çözümü dünyanın gündemine taşımışken; KKTC’yi Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci üye yapmışken yüzünü Güney’e çeviren yol, Türkiye’nin Akdeniz’deki hak ve hukukunu emperyalist güçlere peşkeş çekmenin yoludur.

Bu yol çıkmaz yoldur. Çıksa da kanlı yoldur.

Bu yol, “Gerekirse yeni bir dünya kurulur ve Türkiye orada yerini alır” sözünü raflardan indirecek yoldur.

***

Belli ki “Kuzey unuttu”; ama biz unutmayız.

Ayvasıl’ı, Geçitkale’yi, Atlılar’ı, Taşkent’i, Kanlı Noel’i…

Binbaşı Nihat İlhan’ın eşi ve çocuklarının katledildiği o küvet fotoğrafını da unutmayız,

Bugün her şehrin sokağına ismini verdiğimiz Cengiz Topel’i de.

Belli ki bazıları EOKA’yı, Makarios’u unutmuş olabilir.


“Bekledim de gelmedin” şarkısını dinlerken maziye hasret duyabilir.


Bazıları Rauf Denktaş’ı,


Kimliğini, tarihini, ulan “Türk”lüğünü unutmuş olabilir.

Ama bilsinler isterim:

Siz kim olduğunuzu unutsanız da düşman unutmaz!

***

Bugünlerde Ayşe tatilden dönsün diye bekleyenler beyhude bekler.

Suriye’de, Karabağ’da, Libya’da, Ege’de ve birçok yerde


“Bir gece ansızın gelebiliriz” diyorken,

Biz 1974’teki şarkıyı söylemeye devam ediyorken,

Kapımızın önü kirlenirse temizlemekten,

Yoldan çıkanları -yolda bulduklarını yola çıktıklarına tercih edenleri- yola getirmekten
bir adım geri durmayız.

Evet, belki aramızda Makarios’un heykelini dikenler,

Belki Rum mezesine Kıbrıs’ı verecek olanlar olabilir.

Ama herkes aklına ve ajandasına not etsin:

Biz Kıbrıs tatlısını Rum sofrasına meze yapmayız.