Kirli para düzeni dağıtılıyor! Türkiye hukukla temizleniyor

Abone Ol

Türkiye uzun yıllar boyunca bir gerçeği konuşmaktan kaçındı: Yasa dışı bahis sadece bir “ahlak” ya da “vergi” meselesi değildir. Bu karanlık ağ, terörün finansmanına, organize suçun büyümesine ve devlet otoritesinin aşındırılmasına hizmet eden çok katmanlı bir güvenlik tehdididir. Bugün bu tehdide karşı arka arkaya yapılan operasyonlar, bir tercih değil, gecikmiş bir zorunluluğun yerine getirilmesidir.

Türkiye’de bu gerçeği ilk dile getiren yazarlardan biriydim.. Üstelik de isim isim tek tek bahis baronlarını yazmış ve o bahis baronlaru tarafından da tehdit edilmiştim.. Hatta, Halil Falyalı adını Türk medyasında ilk dile getiren yazar bendim..
Bazı ahlaksızlar, Halil Falyalı’nın parasıyla, bana itibar suikasti bile yapmaya çalıştılar..

Karapara finansmanına yönelik son operasyonla birlikte GAIN Medya’nın devlete geçmesi, sıradan bir mülkiyet değişimi değildir. Bu adım, paranın kaynağını sorgulayan, medyayı kalkan olarak kullanan suç ağlarını dağıtan ve “dokunulmaz” zannedilen yapıları yerle bir eden bir devlet iradesinin açık ilanıdır. Artık kimse medya vitrini arkasına saklanarak, dijital platformlara sığınarak ya da popülerlik zırhı kuşanarak hukuktan kaçamayacağını bilmektedir.

Son aylarda tablo nettir: Yasa dışı bahis hatları bir bir kesiliyor, kara para trafiği deşifre ediliyor, terörün dolaylı finansman kanalları kapatılıyor. Bu operasyonlar rastgele değildir. Bir savcı değişti diye başlayan, bir dosyayla sınırlı kalan geçici hamleler de değildir. Ortada planlı, kararlı ve sonuç odaklı bir mücadele vardır. Devlet, artık suçun arkasından koşan değil; suçu daha oluşmadan boğan bir pozisyona geçmiştir.

Bu mücadelenin merkezinde ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’in imzası vardır. Gürlek, popülizme yaslanmadan, gürültü çıkarmadan, kameraya oynamadan ama dosya dosya ilerleyen bir hukuk savaşı yürütmektedir. Yasa dışı bahis baronlarından, kara para aklayıcılarına; medyayı paravan yapan yapılardan, terörle kirli para arasında köprü kuran ağlara kadar uzanan bu hat, ilk kez bu kadar net biçimde hedef alınmıştır.

Bugün yapılan her operasyon, yalnızca suçlulara değil, yıllardır bu düzeni “normalleştiren” çevrelere de bir cevaptır. “Herkes yapıyor”, “bu iş böyle”, “dokunulmazlar var” ezberi çökmüştür. Devlet, kimliğe, unvana, platforma bakmadan hukuku işletmektedir. İşte asıl kırılma noktası buradadır.

Şunu açıkça söylemek gerekir: Yasa dışı bahisle mücadele, terörle mücadeledir. Kara parayla mücadele, milli güvenlikle mücadeledir. Medya görünümlü yapılar üzerinden akan kirli paranın kesilmesi ise devlet egemenliğinin yeniden tahkimidir. Bu yüzden GAIN Medya operasyonu, bir şirket dosyası değil; bir egemenlik meselesidir.

Bugün Türkiye’de hukukun sesi yeniden yükseliyorsa, bunun nedeni kararlı savcıların, arkasında durulan dosyaların ve siyasi iradeyle uyumlu bir adalet anlayışının devreye girmiş olmasıdır. Akın Gürlek ve ekibinin yürüttüğü bu mücadele, yarım bırakılmaması gereken bir temizliktir. Çünkü yarım kalan her temizlik, suçun geri dönmesine davetiye çıkarır.

Devlet bugün doğru olanı yapmaktadır. Geç kalınmış ama doğru. Ve bu doğruyu cesaretle uygulayanları selamlamak gerekir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e verilen destek, bir kişiye değil; hukukun üstünlüğüne, milli güvenliğe ve devletin kendini savunma hakkına verilen destektir.

Bu mücadele sürmelidir.
Bu hat tamamen kesilmelidir.
Ve kimse şunu unutmasın: Türkiye’de artık kara paranın gireceği kapı, yasa dışı bahsin tutunacağı alan, terörün sızacağı finans hattı daralmaktadır.

Bu bir operasyon değil, bir dönemin kapanışıdır.

/////////////////////////////////////
BU GÖK VATANDIR
İZİNSİZ GİREMEZSİN

Karadeniz üzerinden hava sahamıza yönelen ve kontrol dışı olduğu tespit edilen bir insansız hava aracının Türk Hava Kuvvetleri tarafından vurularak düşürülmesi, sıradan bir “hava olayı” değildir. Bu hadise, Türkiye’nin egemenlik sınırlarının hâlâ test edildiğini; ancak bu testlerin artık cevapsız bırakılmadığını gösteren net bir devlet refleksidir.

Hava sahası, kara sınırı kadar kutsaldır. Üzerinden izinsiz geçen her unsur, ister kuş olsun ister teknoloji ürünü bir İHA, bu ülkenin güvenlik mimarisini ilgilendirir. Hele ki kontrol dışı, kimliği belirsiz, niyeti muğlak bir hava aracı söz konusuysa, tereddüt etmek zafiyettir. Türk devleti zafiyet göstermez.

Milli Savunma Bakanlığı’nın açıklaması açık, sade ve nettir: Hava izlenmiş, tehdit değerlendirilmiş, alarm reaksiyon görevi verilmiş ve risk meskûn mahal dışında bertaraf edilmiştir. Bu, profesyonelliktir. Bu, kurallara bağlı güç kullanımıdır. Bu, devlet aklıdır.

Burada asıl altı çizilmesi gereken nokta şudur: Türkiye artık reaktif değil, proaktif bir savunma doktrini izlemektedir. Sınır ihlal edildikten sonra değil, tehdit oluştuğu anda harekete geçmektedir. Bu; “bekle-gör” değil, “tespit et-vur” anlayışıdır. Ve bu anlayış, son yıllarda karada, denizde ve havada inşa edilen caydırıcı gücün doğal sonucudur.

Birileri hâlâ “kime aitti?”, “neden vuruldu?”, “acaba yanlış mı yapıldı?” gibi sorularla meseleyi sulandırmaya çalışabilir. Bu soruların hiçbirinin karşılığı yoktur. Çünkü mesele kime ait olduğu değil, izinsiz olduğu meselesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin hava sahasında, Türkiye Cumhuriyeti’nden izinsiz hiçbir unsurun dolaşma hakkı yoktur. Nokta.

Unutulmamalıdır:
Bugün düşürülen bir İHA, yarın engellenen bir sabotajdır.
Bugün verilen refleks, yarın kurulacak barışın teminatıdır.
Caydırıcılık lafla değil, gerektiğinde tetiğe basabilme iradesiyle sağlanır.

Bu operasyonla verilen mesaj açıktır:
Türkiye göğünde başıboşluk yoktur.
Türkiye sınırlarında gri alan yoktur.
Türkiye’nin sabrı vardır ama zafiyeti yoktur.

Ve herkes bilmelidir ki;
Bu gök, bu vatanın göğüdür.
İzinsiz girenin akıbeti bellidir.
/////////////////////


YOKSA KARADENİZ ARTIK “SAKİN” BİR DENİZ DEĞİL Mİ?

Hava sahamıza Karadeniz üzerinden yaklaşan ve kontrol dışı olduğu tespit edilen bir SİHA’nın düşürülmesi ile Karadeniz’de Türk bayraklı bir geminin bomba isabetiyle vurulması, ayrı ayrı okunduğunda teknik olaylar gibi görülebilir. Ancak bu iki hadise arka arkaya geldiğinde, ortada basit bir tesadüf değil, dikkatle okunması gereken bir zamanlama vardır. Jeopolitik gerilimlerin tırmandığı, güç dengelerinin yeniden kurulduğu bir coğrafyada bu tür “kazalar” kendiliğinden yaşanmaz.

Karadeniz artık sakin bir iç deniz değildir. Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte istihbarat operasyonlarının, hibrit saldırıların ve kimliği belirsiz unsurlarla yürütülen baskı politikalarının merkezine yerleşmiştir. Bugün kontrolsüz bir SİHA hava sahamıza yönelir, yarın bir gemi hedef alınır, ertesi gün siber saldırılar ya da örtülü sabotajlar devreye girer. Bu zincirin amacı açıktır: Savaşı başlatmadan karşı tarafın refleksini ölçmek, eşiği zorlamak, sınırları test etmek.

Bu tabloda Türkiye tesadüfen sahnede değildir. Türkiye Karadeniz’in kilit aktörüdür; boğazların hâkimidir, Montrö’nün uygulayıcısıdır, denge politikasının merkezindedir. Dolayısıyla verilen mesaj doğrudan ya da dolaylı olarak Ankara’ya yöneliktir: “Bu denizde tek başına değilsin.” Türkiye’nin verdiği cevap ise nettir ve gecikmemiştir. Hava sahası ihlal edilmişse vurulmuş, denizde risk oluşmuşsa kontrol altına alınmış, bütün süreç soğukkanlılıkla yönetilmiştir. Ne panik vardır ne tereddüt ne de zafiyet.

Burada asıl önemli olan, Türkiye’nin refleksidir. Artık tehdit oluştuktan sonra değil, tehdit oluşma ihtimali belirdiği anda harekete geçen bir devlet aklı vardır. Bu; bağırarak değil, sonuç üreterek konuşan bir güç duruşudur. Çünkü caydırıcılık, yüksek sesle yapılan açıklamalarla değil, gerektiğinde tetiğe basabilme iradesiyle sağlanır.

Asıl soru şudur: Bu iki olay bir başlangıç mıdır? Hibrit savaşlarda ilk hamleler her zaman alıştırma niteliği taşır. Karşı tarafın vereceği cevaba göre senaryo derinleşir ya da geri çekilir. Türkiye bu noktada sınırını çizmiştir. Hava sahasında başıboşluk yoktur, denizlerinde gri alan yoktur, sabrı vardır ama zafiyeti yoktur.

Bu yaşananlar bir uyarıdır. Türkiye bu uyarıyı almıştır. Ancak cevabını da sahada vermiştir. Bundan sonra herkes bilmelidir ki bu coğrafyada test edilen Türkiye değildir; Türkiye’yi test etmeye kalkışanların cesareti sınanmaktadır.
////////////