Krizler çağının krizi: Gazze

Abone Ol

Elbette Gazze içimizi yakarken sakin konuşamıyoruz ve sesimiz yükseliyor.

Ama söz veriyorum, dünyada mazlumlar rahat ettiği gün, ben de tıpkı Papua Yeni Gine'nin kabilelerini ya da kelaynakların hayatını anlatır gibi sakin ve huşu içinde anlatacağım her şeyi.

Demokrasinin sadece Gazze ve Filistin için değil, insanlık için de çare olamadığını Giorgio Agamben, "Kutsal İnsan" kitabında ne kadar da güzel ifade ediyor: “Demokrasi, hem de en yüksek noktasına ulaştığı ve nihayet bütün düşmanlarını alt ettiği bir zamanda bile, mutluluğu için varını yoğunu harcadığı insanı, tarihte eşi benzeri görülmemiş felaketlere sürüklenmekten niçin kurtaramadı?”

Şimdi hâlâ felakete sürükleyenlerin değil de felakete sürüklenen insanlar için feryat edenlerin kınandığı hatta alay edildiği bir zeminde olmak ne kadar can yakıcı.

Demokrasi, bugün en azılı düşmanları Nazizm ve Faşizm ile suç ortağı olmuşken asıl sorun -tabii bana göre- sakin kalabilmekle ilgilidir.

Demokrasiyi bu haliyle kutsayanlar, konforunu ve suskunluğunu bozmayanlar insanın şerefini ve onurunu, hayatını yok sayıyorlar.

Tersinden bakıldığında ve kendilerine zulmedildiğinde kendileri için “monşer” formunda konuşan birini hoş görürler miydi?

İstisnaları ya da kişisel çabaları tenzih ediyorum ama akademik ya da sanatsal, kültürel yapıların dahası devletlerin kurumsal bir tutum geliştiremediği bir dünyada, demokrasi sadece laf-ı güzaftır artık.

Uluslararası hukukun “gerçek bir savunucu” bulamadığı için adeta iflas ettiği bu krizler çağı, krallıklar çağından bile çok daha güvencesizdir artık.

BMGK’nın beşli yapısının ürettiği sistem krizi aşılmadan diğer krizler de aşılamaz.

Bu çok açık ve kesin bir durumdur artık.

Bütünü düzeltmeden parçayı düzeltmek ve gerçek fonksiyonunu icra ettirmek imkansızdır.

Dijitalleşen dünyanın ağlarına hükmedenler, “hakikat krizi” de üreterek her şeyi yerinden ediyorlar.

‘Sosyal medyanın bütün hiyerarşileri düzleştirdiği bir dünya da nasıl bir toplum doğuyor?’ sorusunun cevabı: ‘Dijital kitleler adeta bir anarşik düzen için enerjilerini harcıyorlar.’ şeklindedir.

Algoritma ve filtre balonlarıyla manipüle edilen sosyal medya kitlelerini gerçeğe çağırmak nasıl yeniden mümkün olabilir?

Bu çağ gerçekten de bir krizler çağıdır.

Cioran'dan mülhem ahlaki ya da değerle için bir "çürüme"den söz etmek artık kaçınılmazdır.

Her din ya da inanç kendince bu çürümenin tehdidi altındadır.

Bu bölgesel değil, küresel bir tehdittir.

Gazze ise bu krizler çağının en zirvedeki krizidir.

Bunun sebebi ise Gazze’nin daha doğrusu Filistin’in tarihsel konumudur.

Dünya bir beden olsaydı, kalbi mutlaka Filistin olurdu zira.

Krizlerin krizi işte buradan doğuyor.

Gazze için her çaba çok mübarektir kuşkusuz.

Lakin sistem krizi çözülmeden gerçek bir çözüm de mümkün değildir…

Not: Okumanın izlemeye yenildiği bu çağda hâlâ yazabilmek sanırım yazanın yazma aşkıyla ilgilidir. “Yazar, en çok da kendine yazar.” sözümü -belki de sadece benimle ilgilidir- yazmadığım altı ayda bir defa daha müşahede ettim aslında. ‘Artık yazmalı mıyım, bana bu anlamda bir ihtiyaç var mı?’ sorusunu da çok sordum kendime. Zira yazmayışımı fark edenler oldu mu onu bile bilmiyorum. Bana, yazmak için yer açmayı bir “mali külfet” olarak gören dostlarım ise farklı bir değerimi hatırlattılar. Yazmam hâlâ kim için kıymetli ya da ne kadar önemli bilmiyorum ama Kıymetli Dostum Ersoy Dede: “Yeniden yazar mısın?” dediğinde, “evet” dedim. Zira vefalı bir dosta vefasızlık olamazdı…