Kıbrıs’ın kuzeyinde, Müslüman çoğunluğa sahip bir ülkede, inanç özgürlüğünü kısıtlayan yeni bir tabloyla karşı karşıyayız. KKTC Anayasa Mahkemesi’nin liselerde başörtüsüne izin veren Disiplin Tüzüğü’nü iptal etmesi, yalnızca bir hukuki karar değil, aynı zamanda toplumsal vicdanın sınandığı bir anı temsil ediyor.
Bu karar, 28 Şubat karanlığını hatırlatıyor; o dönemde yaşanan baskılar, özgür düşüncenin önüne çekilen engeller bugün yeniden sahneleniyor gibi. Gözyaşlarıyla sevinç gösteren bazı sendika üyeleri, değerlerinden kopmuş bir tablonun en somut örneğini sunuyor.
Hatırlamak gerekir ki, Hatay İngilizlerin yönetimindeyken inanç özgürlüğü serbestti; Türkiye’ye geçtikten sonra yasaklar başladı. Şimdi Kuzey Kıbrıs’ta benzer bir tabloyla karşı karşıyayız: Güney Kıbrıs’ta, çoğunluğu Hristiyan olan bir ülkede öğrencilerin inancına saygı gösterilirken, Müslüman çoğunluğa sahip bir ülkede aynı hak engelleniyor.
Laiklik, bir toplumda inançları özgürce yaşama hakkını korumakla anlam kazanır. Ancak KKTC’de uygulanan bu karar, laiklik kavramının ne kadar istismara açık olabileceğini gözler önüne seriyor. Laiklik maskesi altında, inanç özgürlüğü ihlal ediliyor, öğrenciler eğitim hayatlarından dışlanıyor.
Bu, yalnızca bireysel mağduriyet yaratmakla kalmıyor; toplumun ortak değerlerini ve vicdanını da aşındırıyor. Toplumsal bir tablo olarak baktığımızda, gözyaşlarıyla sevinç gösterenlerin durumu daha da vahimleşiyor. Değerlerini unutan, toplumsal vicdanı hiçe sayan bir azınlığın, eğitimin ve özgürlüğün önüne set çekmesi, bir toplumun en temel yapı taşlarını zedeleyen bir tutumdur. Eğitimin, bireyin özgür düşüncesini geliştiren en önemli mecra olduğunu unutmamak gerekir.
Bu karar, yalnızca teknik bir hukuki tartışma değil, aynı zamanda bir vicdan sınavıdır. İnsanlar, başörtüsü gibi basit bir sembol üzerinden ayrıştırılmamalı; inançları, kimlikleri ve kültürel değerleriyle birlikte korunmalıdır. Özellikle genç kızların eğitim hakkı, herhangi bir ideolojik tartışmanın veya siyasi çıkarın arka planına itilmemelidir. Güney Kıbrıs’ta öğrencilerin başörtüsü takma hakkına saygı gösterilmesi, toplumsal uyum ve insan haklarına dair evrensel bir örnektir.
Kuzey’de ise tam tersi bir durum söz konusu; Müslüman öğrenciler yasak ve engellerle karşı karşıya bırakılıyor. Bu tablo, laiklik adına yapılan uygulamaların ne kadar çarpık olabileceğini, değerlerden kopmuş bir anlayışın neleri gölgede bırakabileceğini gözler önüne seriyor. Özgürlük, yalnızca kelime olarak var olamaz; uygulamada da yaşanmalıdır. Laiklik, bir baskı aracı değil, herkesin inancını özgürce yaşamasını güvence altına alan bir sistemdir.
KKTC’deki bu uygulama, bu temel gerçeği unutturacak kadar yanlı ve yanlış bir örnek teşkil ediyor. Sonuç olarak, bu karar ve ardından yaşanan toplumsal tepkiler, bir kez daha gösteriyor ki değerlerini unutan bir toplum, özgürlüğünü kaybetmeye mahkûmdur. Laiklik, bir kalkan olarak kullanılmamalı; toplumun her ferdinin inanç ve özgürlük hakkını güvence altına alacak şekilde hayata geçirilmelidir.