Maç arenası değil burası saadet yuvası

Abone Ol

'(Haramdan korunmak ve sükûnete kavuşmak için) onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbise (durumunda)sınız.' (Bakara, 187)

Modernite gençlerimize aile olmayı, evlenmeyi ve yuva kurmayı zor bir süreç olarak göstermekte, günlük yaşamda kullanılan kelimeleri, cümleleri şekillendirmektedir. Dinlenen müzikler, izlenen diziler ve günlük yaşamdaki tüm göstergeler aracılığıyla gençlik dönüştürülmektedir. Batılı tutum ve davranışlar çağdaşlık olarak sunulurken, medeniyet ve kültür gençlere demode gösterilmekte, aile ve evlilikteki iyi örnekler değil kötü örnekler ön plana çıkarılmakta ve böylece daha evlenmeden gençleri benliğinden ve kültürel kimliğinden uzaklaştırmak için tüm imkânlar seferber edilmektedir.

Bu nedenle gençlerimiz erkek veya kadın fark etmeksizin evliliğe karşı önyargılı ve olumsuz tutumlar geliştirmekte ve evlilikle ilgili kurulan cümleler daha çok kendini savunma ve korumaya yönelik olmaktadır. Bunlardan bazıları; “evlenirsen sakın kendini ezdirme, eşinin yönlendirmelerine kulak asma, kendi hayatını yaşa, bir gün evlenirsen kendi lükslerinden sakın vazgeçme, haklarını savun” şeklindedir.

Çocuklarını korumak adına aileler de bu tür bir algının ve sonuçta bu tür bir yaşam tarzının gelişimine katkıda bulunmakta ve çocuklarına evlendikleri zaman aileyi değil kendilerini güçlü hissetmeleri için tavsiyeler vermektedir. Hâlbuki evlilik bir mücadele ve müsabaka alanı değil eşlerin her birinin birbirlerini kendi eksikliklerini tamamlayacak bir dost, dünya ve ahiret yoldaşı olarak görmeleri gereken bir saadet yuvası olarak algılanmalıdır.

Mutluluk ancak bu algıyla elde edilebilir. Maalesef algı böyle olmayınca günümüzde nadiren de olsa gözlemlendiği gibi başlamadan biten ve düğün günü iptal edilen evlilikler gibi birçok olumsuz örnekle karşılaşılmaktadır.

Sosyal politikalar erkek veya kadından herhangi birini değil evliliği ve aileyi güçlendirmeli, eşleri birbirinin rakibi değil tamamlayıcısı olarak görmelerine katkı sunacak çalışmalara imza atmalıdır.

Eşlerin bireyselliğini ve özgürlüğünü genişletmeye yönlendiren sosyal politikalar Batıda uzun yıllar denenmiştir. Elde edilen sonuç kadın veya erkeği evlilikte rakip olarak göstermenin aile ve evliliğe katkısı olmadığı yönündedir.

Giderek özgürleşen insanoğlu giderek yalnızlaşmaktadır. Yalnızlık ise insana acı verir. Bu durum her iki cins için de geçerlidir. Kadın veya erkeğin birbirlerine karşı güç gösterisinde bulunduğu, birbirlerine karşı hakları olduğu kadar hadlerinin yani sınırlarının da bulunduğu gerçeğinin göz ardı edildiği bir evlilik ve aile yaşamı evet her iki cinsiyeti kadın ve erkeği bireysel anlamda güçlendirse de uzun vadede aileye ve eşlere huzur vermeyecektir.

Maalesef her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da değişmesi gereken bir dizi kalıp yargılar ve kadına yönelik şiddeti meşru gösteren bazı davranış şablonları, törel gerekçeler mevcuttur. Önlenmesi gereken bu tür eğilimlerin günümüzde kabul görme olasılığı giderek azalmaktadır.

Politikalar ve emniyet tedbirleri ile bunlarla mücadele edilmesi zor olsa da günümüzde istenilen nokta da olmasa bile kadınla şiddetle mücadele önceye göre iyi bir konumdadır. Bununla birlikte kadına şiddetle mücadele kapsamında yapılan bazı çalışmaların sorgulanması son derece önemlidir. Masum başlıklarla yapılan bazı projeler ve sözleşmelerde kadına yönelik şiddetle mücadele adı altında kadın veya erkeği cinsiyet rollerinden uzaklaştırmak ve böylece cinsiyetsiz bir insan modeli oluşturulmak istenmektedir.

Bu çalışmalar asla masum değildir ve bunlara da en az kadına şiddet kadar karşı çıkılmalıdır. Netice de şiddeti önlemek adına cinslerden birini önlemek, cinsleri birbirine karşı kışkırtmak sadece evliliği ve aileyi yok etmeye yardımcı olacaktır.

Aileler veya sosyal çevre eşlerin arasındaki ilişkiye müdahil olmamalı, sadece destek noktasında onlara katkı sunmalıdır. Ayrıca eşlerin birbirlerine son derece müşfik davrandığı bunun yanı sıra her iki cinsiyetin de birbirinin doğal yapılarına zarar vermeden ve birbirlerinden rol çalmadan mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürdüğü genç ve güçlü aile örneklerinin artırılması elzemdir.

Kimseyi eşine karşı doldurmamak ve bu tür söylem ve eylemlerden vaz geçmek artık son derece önemlidir. Eşlerden birini; kadını veya erkeği, potansiyel bir tehdit kaynağı görmek yerine onu derdinin dermanı ve güç zamanlarında doğal yapısına uygun olarak yanında görebileceği bir refik veya refika olarak görmesine yardımcı olacak politikalara ve ebeveyn davranışlarına dayanılmaz bir ihtiyaç içerisindeyiz.

Selametle…