Makrodan mikroya İslam’ın küresel istismarı

Abone Ol

Bir köşe yazısının sınırları içinde kalma kaygısıyla kısaca bu yazıda İslam’a yönelen iki istismara değineceğim:

Birincisi; İslamafobia haksızlığı ve onun yanında İslam ile terör kavramlarını birbirine kasten karıştıran güçler, küresel bir önyargıyı herkesin gözü önünde ustaca yönetiyorlar.  Müslümanlar’ın yaşadığı bölgelerin geri kalmış olanları her fırsatta ön plana çıkarılıyor. Milli geliri yüksek olan bölgelerden hiçbir olumlu haber dünyaya yansımıyor/yansıtılmıyor. Bu, İslam’ın adının, tersinden yaklaşılarak küresel çapta istismarının boyutlardan sadece birisi. Onun “barış”  anlamına gelen adı üzerinden, uzun süre kullanılmaya müsait bir “heyula” oluşturuldu.

Mesela, Afganistan örneğinde olduğu gibi, bir ülke önce işgal edilir, halkın haklı tepkisi örgütlenir ve ardından bu haklı direniş devreye giren profesyonel eller çarpıtılarak kullanılır. Sonra da İslam dışında her şeye benzeyen, 10 asır geriden gelen ve güya İslam adına hareket eden arkaik bir heyula çıkarılır Dünya’nın önüne.  (Taliban örneği)

Bir ülke işgal edilir. Ona karşı söz söyleyebilecek sosyolojik tabanı olan dini, milli, insan hakları savunucusu, aktivist vb. her ne varsa bir anda terörist ilan edilir… Etnik, kültürel ve insani talepleri perdelemek için de onların içinde ancak “yüz binde bir” olan ve her toplumda çıkabilecek ekstremistler bahane gösterilerek bir millet yok edilmeye çalışır  (Uygurlar örneği).

İnsan olarak haklarım var, “ben varım ve yok sayamazsınız” diyen herkese “terörist” denilerek askeri ve sosyo-politik bir savaşa girilir… Sadece haklarını talep eden, haksızlığa direnen halklar dinlerine vurgu yapılarak psikolojik savaşın ve algı operasyonlarının mağlubu olurlar (Arakan örneği). Dinlerinin ağırlığı, onların etnik, kültürel ve her türlü insani taleplerinin duyulmaması için iyi bir perde olmuştur bu çağda…

Kimi zaman da kimlerin örgütleyip büyüttüğü bilinmeyen ve gerçekten gayrı insani ve terörist yöntemlere başvuran gruplar çıkar ve İslam adı yine bunların kirli imajlarıyla gölgelenmeye çalışılır. (DAEŞ örneği)

Madalyonun ikinci yüzü ise daha da can yakıcı: O da dinin herhangi bir dünyalık çıkar adına sömürülmeye çalışılması… Bu ise bizleri daha fazlasıyla ilgilendirmeli aslında. Zaten bu ikinci yüz olmasa, önceki problemle başa çıkmakta daha güçlü olunabilirdi.

İnancını, kendi beceriksizliğine, disiplinsizliğine, düşük ahlakına kalkan tutan; ferdi sıkıntıları için kendine taraftar toplamaya araç için dini kullanan kişi bencilce sadece “dünyalık” adına çalışan sıradan bir kişiden daha zavallıdır. Ticaretinde sözünde durmayan ve malını yemin ile satan kişiye, yani ticaretine dinini alet edene “yazıklar olsun”, “bizden değildir” diyen Peygamberini duyamayan hırslarına yenik sözde takipçiler mesela…

İnancı ve değerlerini basit çıkarlar uğruna kullanmaya çalışmak, Allah tarafından açıkça yasaklanmışken şimdiye kadar, dünyalık çıkarlar, makamlar, itibar ve beklentiler adına ne kadar da öngörüsüzce ve ucuzca kullanılmadı ki? Makam ve konum tutma, itibar, saygı görme, güvenilir insan görünme vb. için kullanmak, inancın “az bir değer karşılığında satılması” (Bakara-41) değildir de nedir? Şirketinin, ticaretinin adını yapacağı sahtekârlığı gizlemek üzere dini sembollerden seçen kişi, milyarları da kazansa sattığı inanç ve değerlerini az bir bedel karşılığında satmış (Bakara-41) olmaz mı?

En temel farklılıkları peygamberlerinin sıfatı olan “Emin” olmalıyken ve Hz. Peygamber tarafından Müslüman “elinden ve dilinden başkalarına zarar gelmeyen kimse” olarak tanımlanırken Müslüman tarafından yapılan her yanlış ve kötü görüntü insanların güvenlerini kırdığı için İslam adına yıkıcıdır ve büyük vebal doğurur. Bu zarar başka herkesin verebileceğinden büyüktür. Toplum önünde kendini dindar göstermeye çalışan ve hâlbuki kendisinden emin olunmayan kişinin sorumluluğu katbekat artar.

Bunun çözümlerinden birisi, İslam’ı temsil vasfı olmadan toplumun önüne çıkan, din adına konuşan ve inancı ve değerleri küçük düşüren ehliyetsiz kimselere bu fırsatın asla verilmemesidir.

Ağzında ayet, karşısında dansözle “Hoca” lakaplı bir adam ve benzerlerine on yıllardır göz yumulması kabul edilebilir mi?  Herhangi diğer bir ülkede, mesela bir rahibin böyle bir din istismarı yapması halinde devlet ve hukuk sistemi ile aydınları acaba nasıl tepki verirdi?

İkinci olarak, tarihte Kelam alanında yapılıp kapanmış olan ve toplumun anlayacağı yorumlar yerine en uç, unutulmuş ve uygulaması kalmamış konuları cımbızla çekip tartışmak şöhret iptilasından kaynaklanıyor. Bu uç konular üzerinden sansasyonel şekilde ismini duyurmak ve gündemde kalmak…

İlkeler yerine, kadının durumu, evlilik yaşı gibi istisnai konuları iştahla gündemde tutmak; altyazıdaki ayetin eşliğinde bal, kitap, muska satışları gibi tüccarlıklar, tam bir istismara dönüşürken müdahale etmemek ve başkalarına ucuz kozlar vermek planlı bir yıkıma götürüyor, Müslüman toplumu. Yine,  Minberlerden duyurulan/ilan edilen kesintisiz maddi yardım taleplerine daha başka çözümler bulmak gerekiyor.

Bunların birçoğu Diyanet İşleri Başkanlığının ve bir kısmı RTÜK’ün birkaç adımıyla halledilebilecek kolaylıkta işler. Bunu yapacak ve takip edecek irade ortaya acilen konulmalı.

Ama asıl mesele, bütün bu yaşananların sebebi olarak gördüğüm ve daha sonra anlatacağım zihniyet dönüşümünde ve coğrafyanın rönesansında…