Mesele fiyat istikrarı

Abone Ol

2021-2026 dönemi fiyat istikrarı açısından zorlu bir süreç oldu. TCMB’nin gelecek yıl enflasyon hedeflemesi yüzde 16 seviyelerinde yer alırken piyasa beklentisi yüzde 20’li rakamlara işaret ediyor. Benzer bir durum uluslararası kurumların enflasyon tahminlerinde de mevcut. IMF, OECD ve JP Morgan gibi kurumlar gelecek yılki enflasyon rakamlarında yüzde 20’li rakamlara işaret ediyor. Eylül 2023’te açıklanan Orta Vadeli Programda 2026 yılı için tek enflasyon hedefi açıklanmış ve parasal sıkılaşma süreci başlamıştı. Programın 3 yıllık bir dönemde sonuç vermesi ve fiyat istikrarını sağlaması hedefleniyordu. Fakat yaşanan global ve ulusal şoklar tek haneli enflasyonun önünde set oluşturdu. Ticari tarifeler, enerji fiyatlarındaki dalgalanma, siyasi karmaşalar ve gıdada meydana gelen fiyat dengesizlikleri Türkiye’nin enflasyonla mücadelesine negatif yansıdı. Normal şartlar altında 3 yıllık süreçte tek haneye inmesi gereken enflasyon rakamları artış hızındaki yavaşlamayla birlikte fiyat istikrarına katkı sağlayacaktı. Fakat 2025’in sonunda yüzde 31’lik bir enflasyon rakamı bekleniyor. Bu rakam 2024 hedeflemesi olarak OVP’de yer alıyordu. Benzer bir durum 2026’daki enflasyon hedeflemesi için de geçerli. Buradan hareketle programın bir yıl kadar geç sonuç verdiği yorumu yapılabilir. Ancak deprem bölgesinin yeniden inşası için 90 milyar doları aşan kamu harcaması gözden kaçmamalı.

Parasal sıkılaşmayı kamu tarafındaki bütçe kısıtlamalarının izlemesiyle çift haneye çıkmış bir enflasyon dizginlenebilir. Genel kabul edilen iktisat teorilerinin vurguladığı mevcut enflasyonla mücadele yöntemi talebi baskılamak suretiyle fiyat artış hızını normalleştirir. Normalleşen fiyat artışları orta vadeli şekilde ürünlerin gerçek fiyatlarının oluşmasına katkı sunar ve böylelikle ücret-ürün-mal döngüsünde hayat pahalılığı ülkenin kendi şartlarına göre dizginlenir. Teorik olarak gerçekleşmesi yukarıda vurgulanan haliyle oluşması gereken süreç henüz Türkiye’de tecrübe edilmedi. Yüzde 85’lere kadar yükselen ve ardından 2025’in sonu itibariyle yüzde 31’e düşen enflasyon rakamında sadece artış hızı dizginlendi. Fakat yüzde 31’lik bir enflasyon rakamı mevcut şartlara göre hala yüksek seviye bulunuyor. Merkez Bankasının kalıcı şekilde yüzde 5’lik enflasyon hedeflemesinin gerçekleşmesi ise fiyat istikrarı olarak kabul edilen olgunun hayat bulmasına katkı sunabilir. Yüzde 31’lik bir enflasyon fiyatlar genel seviyesinde yüzde 30’un üzerinde bir artışı ifade eder. Türk Lirasındaki (TL) reel değerlenme de göz önüne alındığında fiyatlar genel seviyesinde döviz bazlı bir yükseliş meydana geliyor. TL enflasyon oranından daha az değer kaybettiği için ürün fiyatları neredeyse dolar bazlı artış eğilimini koruyor. Fakat reel değerlenme süreci olmaz ise toplumu fiyatların düşeceği algısına da inandırmak neredeyse güç.

Türkiye ile benzer bir dönemde enflasyonla mücadele eden ülke örneklerine bakıldığında genel anlamda enflasyon rakamlarında gerileme yaşandığı görülmektedir. Bu gerileme hem global enflasyon rakamlarında hem de ülke bazlı şekilde meydana gelmiştir. Arjantin, Peru, ABD, Almanya ve Romanya gibi ülkeler enflasyonun düşme eğiliminde olduğu ülkelere örnek olarak verilebilir. Ancak Mart 2020’de başlayan ve global ekonomiyi etkisi altına alan Kovid-19 beraberinde küresel borçluluk düzeyini 200 trilyon dolardan 330 trilyon dolara çıkardı. Düşen faizler ve verilen kamu yardımları enflasyonu birçok ülkede çift haneye çıkardı. Ardından enerji fiyatlarındaki ani yükselişle birleşen iktisadi koşullar fiyat istikrarına dünya ölçeğinde zarar verdi. Tersine işleyen örneklerde olmakla birlikle (Çin, Japonya ve Güney Kore) enflasyonun dizginlenmesi tam istenilen düzeyde sağlanabilmiş değil. IMF’nin tahminlerine göre Kovid-19 öncesi şartlara dönülmesi için 2027-2028 yılları öne çıkıyor ancak global ölçekli çatışmalar mevcut normalleşme sürecine tehdit oluşturuyor. Sonuç olarak mesele hem ulusal düzeyde hem de global ölçekte fiyat istikrarı şeklinde öne çıkıyor. Bozulan gelir dağılımının düzeltilmesinde de benzer bir fiyat istikrarı dönemine ihtiyaç olduğunu söylemek mümkün.