Bu yazımda müfredatta yerlileşmeyi ve millileşmeyi sağlayacak çıkış yoluna işaret edeceğim. Müfredatçı anlayışta ısrar edenlere hemen şunu hatırlatmak isteriz ki, merkeziyetçi müfredat yapısı aracı amaç haline getiriyor. Bu yüzden okullarda “bilgi aktarma” sınavcı metotlar tek çıkar yol haline geliyor. Çünkü bu denli çok bilginin öğretilmeye çalışılması -ve tabii ki öğretilemeyişi- eğitimdeki asıl tuhaflık ve çarpıklıktır. Birbirinden farklı kabul edilerek öğretilmeye çalışılan birçok bilgi aslında çok az miktardaki “öz bilgi”nin türevidir. Asıl olan bilgi yüklemek değil, bilgiyi üretmek ve kullanmaktır. Bu müfredatçı yapının sonucu olarak bilginin hedef halini alması ve sınavcı yapı yozlaşmanın asıl sorumlusudur. Üstelik mevcut müfredatçı yapı, ders kitapları yazımını rant sistemine dönüştürmektedir.
Geçen iki yılın en önemli olaylarından birisi özel liselere girişte, öğrenci başına devlet teşviki verilmesiydi. Buna rağmen özel sektördeki dinamizmi eğitime niçin eğitime yansıtamadık? Sebebi, özel sektörün eğitime girmesini sağlayacak şartların teşekkül etmemesidir. Devlet eğitimi hem finanse ediyor, hem müfredatı hazırlıyor ve istediği gibi değiştirebiliyor ve hizmet sağlıyor. Bu durumda özel okul personeli, maaşını devletin vermediği bir devlet memurundan başka bir şey değil. Müfredat değerlendirmesi tamamıyla devlet elinde kaldığı, ders kitaplarında MEB-devlet patron olmaya devam ettiği vasatta gerçek anlamda özelleşme gerçekleşmiyor. Daha ilginci ise şu: Çözüm adına yola çıkanlar da dahil bu çarpıklığın farkında değiller.
Nasıl ekonomide özelleştirme savunuluyor ve özel sektörün pek çok işi devletten daha iyi yaptığını görüyorsak, eğitimde de -gerçek anlamda- özelleştirmenin önünü açacak çabaların içine girmek durumundayız. Devlet halkına güvenmelidir. Devlet eğitimin finansmanında, müfredatın belirlenmesinde, eğitim sektörünün çalışanlarının statüsünde konum değiştirmelidir. Devlet sadece bazı temel dersleri tüm eğitim kurumlarında zorunlu tutabilir. Örneğin temel fen-matematik dersleri yanında tarih, kültür ve medeniyetimize dair bir kısım derslerle birlikte Türkçe mecburi ders olabilir. Avrupa’da nasıl ki, Latince mecburi bir ders ise, bizde de örneğin Osmanlıca dersi mecbur tutulan derslerden olabilir. Ancak bunların dışındaki derslerin muhtevasını ve süresini, içinde suç unsuru barındırmadıkça özel okulların belirlemesine izin verilmelidir. Öncelikle miadını doldurmuş 657 Sayılı Kanun kaldırılmalı, KPSS puanıyla öğretmen istihdam etme saçmalığına son verilmeli; öğretmenler ustalığına ve becerisine göre istihdam edilmelidir. Eğitimin sivilleşmesi için her şeyden önce müfredatta ve ders programlarını belirleme yetkisinin devlet talim –terbiye tekelinden kurtarılması; okullara bırakılması ve böylece müfredat belirleme ve ders kitabı yazma işinde devlet tekelinin kırılması gerekiyor. Beklediğimiz şey, kendi programını kendi belirleyen tercih hakkını ve kimliğini kendisi belirleyen ve niteleyen okulların açılmasına izin verilmesidir.