Muktedirsizliğin bedeli

Abone Ol

Fas’ta önceki gün yapılan seçimlerde iktidarın büyük ortağı Adalet ve Kalkınma Partisi (PJD) büyük bir yenilgi alarak adeta sandığa çakıldı.

Başbakan ve PDJ Genel Sekreteri Sadeddin el-Osmani başkent Rabat’taki seçim bölgesinden yeterli oy alamadığı için milletvekili seçilemedi.

2016’daki seçimlerde 125 milletvekili kazanan PJD, bu seçimlerde sadece 12 adayını parlamentoya sokabildi.

Müslüman Kardeşler Cemaati’nin Fas’taki kolu” olarak nitelendirilen “İslamcı” partinin hezimeti Arap sokağının en önemli gündem maddelerinden biri oldu.

Yenilginin çok ağır olduğu konusunda hiç kimsenin itirazı yok.

Sebepleriyle ilgili ise farklı yorumlar yapılıyor.

En çok konuşulan sebep hiç kuşkusuz Fas’ın İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesine partinin tepki göstermemesi.

Bu konudaki pasif tavrın Fas halkı tarafından onaylanmadığı ve ilkelerinden ödün veren PJD’nin sandıkta cezalandırıldığı görüşü hâkim.

Karizmatik lider Abdülilah bin Keyran’ın Kral’ın baskısıyla partinin başından uzaklaştırılması ve yerine düşük bir lider profili çizen el-Osmani’nin getirilmesi, pandemiyle mücadeledeki başarısızlık ve benzeri sebeplere de dikkat çekiliyor.

Ayrıca, Arap Baharı sürecinde halkı yatıştırmak için PJD’ye ihtiyaç duyulduğu ve son olarak İsrail’le normalleşme anlaşmasının kabulünde oynadığı rolle partinin görevini tamamladığı şeklinde yorumlara rastlamak mümkün.

Fas’taki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin seçimlerde aldığı ağır yenilgiyle ilgili doğruluk payı olan daha birçok şey söylenebilir.

Fakat asıl sorun ülkede gerçek iktidarın Kral’ın elinde olmasından ve ne kadar halk desteğine sahip olursa olsun hiçbir hükümetin gerçekte muktedir olamamasından kaynaklanıyor.

Örneğin İsrail’le normalleşme kararı.

Tamamen Kral 6’ncı Muhammed’in aldığı ve hükümetin itiraz edemediği bir karar.

Böyle bir konuda karar verme yetkisi hükümette olsaydı PJD asla İsrail’le normalleşme yönünde adım atmazdı.

Partinin en büyük hatası, Kral tarafından normalleşme kararı alınınca hükümetten ayrılma cesaretini gösterememek oldu.

Fas-İsrail normalleşmesine karşılık Fas’ın Batı Sahra üzerindeki egemenliğinin ABD tarafından tanınacak olmasının parti üzerinde bir tür baskı oluşturduğunu da unutmamak gerek.

Normalleşme anlaşmasını reddedenler ülkenin en önemli meselesinde “ milli tavır ortaya koyamamış görünme” tehlikesiyle karşı karşıyaydı.

Abdülilah bin Keyran’ın da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Fas-İsrail normalleşme anlaşması konusundaki tavrını desteklediğini hatırlatalım.

Fas’ın en büyük İslami cemaatlerinden Adalet ve İhsan Cemaati, ülkede gerçek anlamda demokrasi olmadığı için seçimleri boykot ediyor.

İlkesel olarak demokrasiye ve seçimlere karşı olmayan cemaat, “göstermelik” olarak nitelediği ve özgür koşullarda yapılmadığını söylediği seçimleri kim kazanırsa kazansın Fas’ın Kral ve adamları tarafından yönetildiğine, halkın sandık aracılığıyla yetki verdiklerinin ise asla muktedir olamadıklarına dikkat çekiyor.

Sadeddin el-Osmani ve parti yönetimi hezimetin ardından istifa etti.

Abdülilah bin Keyran’ın yeniden partinin başına geçip geçmeyeceğini, partinin nasıl bir özeleştiri yapacağını ve mevcut koşullarda yeniden toparlanmayı ne kadar başarabileceğini bekleyip göreceğiz.