“Musa’nın Asâsı”na benzer bir asâ isteyen var mı?

Abone Ol

Daha önceki bir makalemde de aktardığım gibi gençliğimde Musa aleyhisselamın kıssasını çok beğenir ve kendi kendime şöyle derdim: Keşke ‘Musa’nın asâsı’ gibi bir sopam olsa da çağımızın firavunlarına gidip onlarla yüzleşsem! O vakitler bu algıda ilmî olmayan yönün farkında değildim.

Pakistanlı filozof Muhammed İkbal bu konuda bizleri uyarmış ve şöyle demiştir: İslamiyet, ilmî olmayan bir ortamda geliştiği halde insanlığı ilim çağına taşımıştır. Kur’an, Musa’nın asâsı, İsa’nın kilden kuş yaratması vb. eski mucizeleri anlatmaktadır. Ancak her ne kadar Allah’ın Kitabı’nda böyle kıssalar buluyorsak da Allah bu yönteme son vermiş olup artık insanlık ile bu zeminde ilişki geliştirmemektedir. Çünkü artık insanlık delil seviyesine yükselmiştir.

Ama ne yazık ki günümüz Müslümanlarının büyük çoğunluğu hâlâ ilim öncesi ve İslam öncesi çağda, ‘Musa’nın asâsı’ döneminde yaşamakta ve hâlâ Allah’ın Rasulü’ne atfettikleri benzer mucizeler anlatmakta ısrar etmekte, bunları tekrarlayıp durmakta ve Kur’an’ın insanlığa muştuladığı ilim dönemini ıskalamaktadır:

“Yoksa, anlaşılır bir şekilde okunan bu Kitab’ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? İnanıp güvenen bir topluluk için bu bir (rahmet ve zikrâ) ikram ve doğru bilgidir.” (Ankebut 29:51).

Kur’an’ın söylem tarzında fikirlerin sunumunda bilimsel yöntemi kullanmanın örneklerini buluruz. Kur’an’ı okurken bunu bizzat kendiniz müşahede edebilirsiniz. Örnek vermek gerekirse, Kur’an’ın ölülerin yeniden diriltilişi konusunu ele alış yöntemini inceleyebiliriz:

İnsanlar merak içinde soruyorlar. “Yoksa (sen ey insan); alt üst olmuş, her tarafı yıkılıp harabeye dönmüş bir şehre uğrayıp, “Allah, bütün bunları ölüp gittiği halde nasıl diriltecek?” diyen biri gibi misin? Allah onu yüz yıl ölü olarak bıraktı, ardından dirilterek sordu: “Ne kadar kaldın?” (…)” (Bakara, 2:259). Bu kıssada soru sahibine delil sunma yöntemi uygulanmış olup bu delil kategorilerinin ilk seviyesidir.

Hz. İbrahim’in olayında ise delil seviyesi şudur: “Bir gün İbrahim dedi ki: “Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana gösterir misin?” Allah “Yoksa inanmadın mı?” dedi. (İbrahim) “Hayır, inandım ama içimin yatışması için!” dedi. “Öyleyse dört kuş tut, kendine alıştır, sonra (kes, parçala ve) her dağın başına onlardan birer parça koy. Daha sonra onları çağır, bütün güçleriyle sana geleceklerdir. Şunu bil ki üstün olan ve doğru karar veren Allah’tır.” dedi.” (Bakara, 2:260). Burada delil seviyesinin daha yüksek olduğunu, Allah’ın İbrahim’i öldürüp yeniden canlandırmak yerine cevabın başka bir varlık üzerinde tecrübe etme şeklinde geldiğini görüyoruz.

Ancak, Kur’an’ın aynı konuda yukarıdakilerden tamamen farklı bir açıdan delil getirdiğini de şu örnekte görmekteyiz: Rasulullah’ın (sas) yanına gelerek (elindeki) koflaşmış kemiği onun önünde ufalayan adamın olayında, delil yukarıdaki birinci ya da ikinci yöntemle sunulmamış, bilakis cevap kısa ve bilimsel bir tarzda gelmiştir.

Derinlemesine düşünmeniz, bir yandan kısa ve net, diğer yandan sükûnetle tekrar edilen bilimsel delil tarzını mütalaa etmeniz için sizi ayetlerle baş başa bırakayım. Aşağıdaki ayetlerde göreceğiniz üzere ilgili ayetler aynı fikri farklı ama kısa ve net bir biçimde tekrarlamaktadır:

“İnsan, kendisini döllenmiş yumurtadan yarattığımızı görmez mi ki bize açık bir düşman kesilir? Nasıl yaratıldığını unutur da tutup bize örnek gösterir. Der ki: “Kimmiş bu çürük kemikleri diriltecek olan?” De ki: “Onları diriltecek olan ilkin var edendir. O, yaratmanın her şeklini bilir.” (Yasin 36:77-79).

“Musa’nın asâsı”sıyla ilgili dileklerimden sonra olgunluk dönemime geçtim ve Muhammed aleyhisselamın böyle olağanüstülüklerle gelmediğine kanaat getirdim. Onun getirdiği; ellerimizde tuttuğumuz Kitap’tır; olağanüstülükler çağını kapatıp ilim çağını açan Kitap!

Çeviri: Fethi Güngör