Mutluluk Neden Hep Gelecekte?

Abone Ol

Mutluluk, modern insan için sürekli ertelenen bir hedef hâline geldi. “Biraz daha sabredeyim”, “şu dönem geçsin”, “şu işi halledeyim”… Hep bir eşik vardır. Ama o eşik geçildiğinde, bu kez yenisi çıkar karşımıza. İnsan farkında olmadan hayatı, ulaşılması gereken duraklar listesine çevirir. Oysa duraklar çoğaldıkça yol uzar, varılacak yer belirsizleşir.

Bu erteleme hâli, insanı bugünden koparır. Günler yaşanmaz, tüketilir. Sabahlar bir an önce akşama bağlansın diye geçer, haftalar “nasıl geçtiğini anlamadım” cümlesiyle kapanır. Anlar biriktirilmez, harcanır. İnsan, gelecekte mutlu olabilmek adına bugünü feda ederken, aslında elindeki tek gerçek zamanı kaybeder.

Oysa mutluluk, büyük olayların sonucu değildir. Çoğu zaman fark edilen küçük şeylerin toplamıdır. Sessiz bir sabah, içilen bir çayın sıcaklığı, edilen kısa bir sohbet… Ama bunları görebilmek için yavaşlamak gerekir. Sürekli koşan göz, ayrıntıyı seçemez. Sürekli acele eden zihin, huzuru tanıyamaz.

Sürekli geleceği düşünen zihin, şimdiyi kaçırır. Gelecek gelince de tat alamaz; çünkü ertelemek bir alışkanlık hâline gelmiştir. Mutluluk hep “sonra”ya ayarlanmıştır ve insan ne zaman “şimdi”de duracağını bilemez. Böylece sahip olunanlar sıradanlaşır, ulaşılan hedefler hızla anlamını yitirir.

Mutluluk, “olduğunda” değil; “fark edildiğinde” vardır. İnsan bakmayı öğrendiğinde, zaten orada olduğunu görür. Büyük bir değişime değil, küçük bir dikkat kaymasına ihtiyaç duyar. Hayatı olduğu gibi kabul edip, onu sürekli bir sonraki ana taşımaktan vazgeçtiğinde…

Hayat, beklemek için değil; yaşamak için verilir. Ve insan, mutluluğu geleceğe taşımayı bıraktığında, bugünün aslında sandığından çok daha dolu olduğunu fark eder.