Nereye gidiyorsunuz?

Abone Ol

“Fe-eyne tezhebûn.”

“Öyleyse… nereye gidiyorsunuz?”

(Tekvîr, 81/26)

Bir ayet düşün…

Tek kelime değil, tek nefes değil…

Tek tokat.

Nereye gidiyorsunuz?

Bu soru insanlığın ensesine çöken bir el gibi.

Yoldan çıkmış bir kafileye, patikayı kaybetmiş bir yolcuya, istikametini şaşırmış bir nesle sorulan keskin bir sual.

Çünkü insan, yoldan çıkınca fark etmez.

Fark ettiğinde ise çok geçtir.

Bir zamanlar yolumuz belliydi.

Bir elimizde vahiy, bir elimizde vicdan vardı.

Sonra bir şey oldu;

yolları karıştırdık.

Hakikati yoruma, ahlakı tercihe, dini kültüre dönüştürdük.

Ve ayet seslendi:

Nereye gidiyorsunuz?

Bugün insanlık koşuyor ama nereye?

Şehir büyüyor ama kalp küçülüyor.

Bilgi çoğalıyor ama hikmet yok oluyor.

Ekranlar aydınlık, yüzler karanlık.

Işık var… ama nur yok.

Sahip olduklarımız arttı,

sahip çıktıklarımız azaldı.

Evler akıllı oldu, insanlar akılsızlaştı.

Caddeler genişledi, kalpler daraldı.

Peki nereye gidiyoruz?

Özgürlüğün adına nefsi,

mutluluğun adına bedeni,

kimliğin adına fıtratı feda eden bir çağdayız.

Hak ile bâtıl arasında mesafe kalmadı;

çizgiyi biz sildik.

Ve Allah soruyor:

Nereye gidiyorsunuz?

Düşünsene…

Böyle bir soru, bir kitaba değil,

bir çağın yüzüne vuruluyor.

Bu tokat bize.

İnsan yürüdüğü yolun sonunu bilmezse,

attığı her adım, bir uçurumun kenarında atılır.

Yol haritası peygamberdi;

onu hayatımızdan çıkarınca elimizde kalan yalnızca karmaşa oldu.

Gidişin istikameti yoksa,

varışın da anlamı olmaz.

Bugün hızımız arttı,

ama yönümüz kayboldu.

Koşuyoruz, evet…

Ama kime doğru?

Neye doğru?

Niçin?

Cevabı ayet veriyor:

Fe-eyne tezhebûn?

Ey insan…

Söyle bakalım:

Gerçekten nereye gidiyorsun?

Selam ve duayla.

Fî emânillah...