O Pota’da erimek

Abone Ol

Biliyor musunuz? Uzun zamandır izlemek istediğim bir filimi sonunda izleyebildim. Geçtiğimiz cumartesi günü Yönetmen Ahmet Toklu’nun Pota filminin gala gösterimi 2. Esenler Film Günleri kapsamında gerçekleştirildi. Biz de keyifle izledik.

Antalya Film Festivali'nde "Sümer Tilmaç Antalya Film Destek Fonu Ödülü"ne değer görülen Yönetmen Ahmet Toklu'nun ilk uzun metrajlı filmi olan "Pota"ya bir ödül de İspanya’dan geldi. Dünya prömiyerini 51. Giffoni Film Festivali'nde, Türkiye prömiyerini ise Boğaziçi Film Festivali’nde yapan TRT ortak yapımı film,  İspanya'da düzenlenen 21. Cerdanya Film Festivali'nde en iyi filme verilen Sosyal Bakış Ödülü'nü de kazandı.

Filmi merak etmemde tabi ki bu ödüllerin değil filmin hikayesinin etkisi oldu. Filmin yönetmeni Ahmet Toklu aynı zamanda filmin senaristliğini de üstleniyor. Filmin hikayesinin kendi gözlemleri ve kendi yaşadıklarıyla doğrudan ilintili olduğunu öğrendik söyleşide.

Film, 90’lı yılların sonunda henüz milenyum denilen şeye geçmediğimiz dönemde gerçekleşir. Basketbolcu Mirsad Türkcan’ın NBA’ya gittiği ve gençlerde basketbola ilginin hareketlendiği yıllar… Sınıf farkının bugünden daha keskin olduğu yıllar. Sokaklarda basketbol potası bulmak çok zordur. Lüks sitelere sıkışan basketbol potaları bu sporu durumunun iyi olmayan insanlara göre olmadığını anlatıyordur adeta. Filmde kararlılıkla basketbol oynamak isteyen çocuklar ise tüm zorlukların üstesinden gelip hep bir umut için mücadele etmek gerektiğini gösterirler. Onların minik parmakları dünyayı değiştirecek güçtedir.

Yukarıdaki haliyle hikayeyi özet geçmek ve filmin hikayesine dair çok fazla ipucu vermek istemiyorum. Filme dair söyleyeceğim en net ve övgü dolu kelime: sır. Filmde yönetmenin üç şeyin sırrını çözdüğünü düşünüyorum.

1. Sır: Gözünden iki damla yaş dökmek için hüzün sömürüsü yapmıyor. Sahici duygulara kapı aralamayı amaçlıyor. Öyle ki siz ne ara hüzün kapladık ne ara neşe diye düşünüyorsunuz.

2. Sır: Festival filmi, Art House ya da bağımsız film diye nitelendirdiğimiz türe uymalı diye sekanslar özellikle ağırlaşmamış ya da daha hareketli olmamış. Hız olması gerektiği hızda akıyor.

3. Sır: Sinemada toplumsal gerçekçilik akımının yalnızca Yılmaz Güney sinemasındaki filmlere gömülmemesi gerektiğini ve toplumsal gerçekçi akıma tepeden değil de merkezden nasıl bakılacağını gösteriyor.

Filmde bir sitenin içerisindeki bakkalda çalışmak zorunda olan çocuğun siteye girişte zorluk yaşaması hiç uzak olmayan bir duyguydu bana. Çocukken sitelerin o kapılarını pek anlamsız bulurdum. Üniversiteye başladığım yıl da harçlığımı çıkarmak için anketörlük yapmıştım. Apartman ve sitelerden kovulmak durumunda kalmıştım.

Oyunculara gelecek olursak; genç oyuncu Alp Akar ve Bahar Hacıbektaşoğlu’na ayrı bir parantez açmak gerektiğini düşünüyorum. Bahar hanım duru ve gerçekçi bir rol aktarımında bulunurken Alp bey de son derece sahici bir biçimde rolünü sunuyor.

Filmi sanat yönetimi anlamında da kutlarım, o yıllara ve mekanlara gittim.

Pota; umut, kardeşlik, birlik, samimiyet ve adalet demek. O potada erimek ümidiyle…