Önemli bir alternatif olarak 'arıcılık'

Abone Ol

Türkiye yeni baharı karşılamaya hazırlanıyor.

Cemreleri uğurladık, berdü’l‘acûz fırtınaları dinginleşti. Artık sahne çiçeklerin…

Dirilişin simgesi, sevginin anahtarı, sevincin belirtisi, bereketin habercisi çiçekler…

Çiçek demişken de arıları zikretmeden, Türkiye’de arıcılığı yazmadan olmaz.

Arıların varlığı ve faaliyetleri hem kendi türlerinin devamlılığı, hem de bitkilerde tozlaşmayı ve döllenmeyi sağlayarak flora zenginliği sağladıkları için önemli. Tarımsal üretimin sağlığı, devamlılığı ve dolayısıyla insan sağlığının devamlılığı için arılar hayatın ta merkezinde yer alıyor.

Muhteşem bir ilişki…

Bitkiler âdeta süslenmiş bir gelin gibi balı, poleni ve bütün güzellikleriyle arıları cezbetmek için hazır beklerler. Arılar da bu nektarların vitamin, antioksidan ve daha pek çok özelliklerini geliştirerek insanoğlunun hayatına taşırlar. Önce kendilerine, sonra da insanlığa bütün doğanın sağlığını sunarlar.

Muazzam bir üretim mekanizması…

Arılar vasıtasıyla bitkiler doğal olarak üremelerini devam ettirirler, onlar bizlere en saf ve en doğal ürünlerini sunarlar. Bu ürünler sadece balla sınırlı değil; arı sütü, polen, propolis, arı zehri gibi pek çok ürün var. Çevremizde birçok insanda rastladığımız gibi bu ürünler gıdadan öte hastalıklara çare diye tüketilen ya da hastalık risklerine karşı koruyucu olarak tüketilen ürünlerdir.

Yani bal başta olmak üzere arı ürünleri sadece bir gıda değil, şifadır!

Arı ürünleri ilaç sanayiinde de ham madde olarak kullanılmakta.

Unutmayalım.

Arıcılık birçok tarımsal üretimin de en önemli alternatifi durumunda…

Bütün bunları neden mi anlatıyorum?

Çünkü Türkiye Avrupa’nın biyolojik türleri, doğal çeşitliliği ve zenginliği en yüksek ülkesidir. Bu farklılığımızı bilerek yaşamalı, ikili müzakerelerde bu zenginliğin gücünden istifade etmeliyiz.

Dünyada ilaçtan kozmetik sanayiine pek çok alanda kullanılan ve çok kıymet gören bu ürün kaynakları ülkemizde her yıl işlenemeden heba olmakta ve biz de bu ürünlerin ithalatçısı konumuna düşmekteyiz. Bu çok  acı verici bir durum! Üreticiler, sanayiciler, araştırma enstitüleri ve üniversiteler kol kola verip yeni teknolojiler geliştirmeli, arı ürünleriyle ilgili işleme kapasitemizi artırmalı, her yıl heba olan bu kaynakları ekonomimize kazandırmalı.

Üretim derdimiz yok; gerek koloni varlığı gerek üretim gücü açısından dünyanın en güçlü ikinci ülkesiyiz.

Pazar derdimiz yok; dünyanın en fazla bal, arı sütü, polen, propolis ve arı zehri gibi arı ürünleri ithalatçısı olan Avrupa yanı başımızda. Türkiye bu anlamda Avrupa’nın bir numaralı tedarikçisi olabilir.

Bölgenin en büyük doğal kaynaklarına sahip ülkesi olarak, Avrupa’nın doğal gıda deposu olmak istiyorsak alabileceğimiz tedbirleri şöyle özetleyebiliriz:

- Doğal kaynaklarımızı yok etmememiz gerekiyor. Her şeyi doğal kaynaklarımız üzerine inşa etmeyi öğrenmeliyiz.

- Çiftçilerin örgütlenmesini sağlamalı ve eğitimini desteklemeliyiz. Ancak örgütlü bir yapıyla dünyayla rekabete girişebileceğimizi anlamalıyız. Avrupa Birliği’nin en büyük sebze meyve üreticisi olan İspanya, Avrupa Tarım Politikaları çerçevesinde 600 kadar üretici örgütü sayesinde bunu başarmıştır.

- Kalite odaklı ve de en önemlisi planlı bir üretim şekli geliştirmeliyiz. Burada en önemli noktalardan birisi gıda güvenliği ve bunun sürekliliğidir. ‘Tarladan sofraya gıda güvenliği’ diyorsak bunu başarmalıyız.

- Yurt dışındaki bilinçli tüketicinin güvenli gıda istekleri arttığından, firmalar güvenli gıda konusunda daha hassas davranmaya başladı. Bu da doğal olarak ham madde üreticileri üzerinde baskı oluşturdu. Bu noktada da tek çözüm güçlü bir eğitim seferberliği başlatmak. Bunu şeffaf ve geri bildirime açık destekleme politikası, istikrarlı denetim, caydırıcı yaptırım süreci takip etmeli… Bu sistem tesis edilirse kaliteli ve emsalsiz ürünlerin kapısı aralanmış olur, işte o zaman harika işlere imza atılabilir.

Özetle…

Türk arıcısının önüne konulan Avrupa Birliği tarımsal üretim çıtasını aşmak için Avrupa’nın geçirdiği tecrübelere, kendi doğal kaynaklarımızı ve iş gücü altyapımızı katarak Avrupa’nın en önemli üreticisi ve AB’nin en büyük ihracatçısı olabiliriz.