Önümüzde duran partidaş-yoldaş uçurumu

Abone Ol

1-AK Parti Haziran 2011 seçimlerinden yüzde 49 küsurluk bir oy oranıyla çıktı. Kendimizi en güçlü hissettiğimiz bir döneme girdik. Derken 2011 sonunda Uludere faciasını yaşadık.

2-Gayrımilli bir istihbaratfaaliyetinin doğurduğu Uludere faciasına rağmen Kürt meselesi yoğun milli istihbarat faaliyetleri sayesinde hal yoluna girdi. Hiç olmadığı kadar umutluyduk. Ama bu sefer de, milli istihbaratın başındaki ismi, Hakan Fidan’ı hedef alan 7 Şubat 2012 krizi patladı.

3-Bir darbe girişiminin girizgahı niteliğindeki 7 Şubat savuşturuldu. Fakat belli ki bu bir savaş ilanıydı. Farklı cephelerde sürecekti. Kendimize çeki düzen vermeye, toparlanmaya başladık. Bir taraftanMart 2013’te Kürt meselesinin halli yolunda da bir dönüm noktasına gelmiştik. Mutluyduk. İyi gidiyorduk. Sadece üç ay sonra büyük bir kalkışmayla yüzyüze gelebileceğimize hiç ihtimal vermiyorduk.

4-2013 ortasında Gezi’deki taarruzdan kurtulduk. Yaramız beremiz çoktu, ama kendimizi gayet zinde hissediyorduk. Çünkü sadece iki yılda atlattığımız şu kadar badire bize çok şey öğretmişti. “Gözümüz iyice açıldı, artık daha bilinçliyiz” derken Paralel Yapı sahneye çıktı. TIR’larımız durduruldu, yardım kuruluşlarımıza iftiralar atıldı, kelimenin tam manasıyla pornografik kasetler sağa sola savruldu.

5-Bize (mesela bugün için Paralel Yapı’yla mücadele gibi) “trendleri” gözeten partidaşlardan çok, (Paralel Yapı’yla mücadele dahil) her alanda birlikte yürüyebileceğimiz yoldaşlar lazım. Bahsi geçen dört yıllık süreçte, partidaş-yoldaş uçurumu bize maddeten zarar verdi. Partidaş çok, yoldaş azdı; yalnız kaldığımızı hissettik. Fakat bu hiç önemli değildi, yıkılan evler yeniden yapılırdı. Felaketlerden sonra yaraları saracak, bir daha felaketle karşılaşmayalım diye önlem alacak yoldaşlar azdı belki ama evler her defasında daha muhkem hale geliyordu. Peki ya zindeyken, iyiyken, mutluyken, yıkılan evler her seferinde daha muhkem hale geliyorken neden peşpeşe ve gitgide şiddeti artan felaketlerle karşılaştık? Yoksa partidaş-yoldaş uçurumunun manevi zararından şüphelenmiyor, ya da bunu gözardı mı ediyoruz?

6-Eğer dalgınlıkla, ihmalle ya da bir fitnenin tesirinde hata yapıp,beraber yol yürüdüğümüz/yürüyeceğimiz/yürüme ihtimalimiz olan kişilerin kalplerini kırarsak, hakka girersek, ah alırsak, partidaş-yoldaş uçurumunun manevi zararıylakarşılaşmamız pek muhtemeldir. Siyasette de, bürokraside de, ne kadar dikkat edersek edelim, bugüne kadar maalesef bu hataya birkaç kez düştük. İnsanız, hata yapabiliriz; ama her seferinde daha dikkatli olmakla, bunu sık sık birbirimize hatırlatmakla mükellefiz.

7-Günbegün daha dikkatli olduğumuz doğrudur ve fakat tekrar hatırlatmakta fayda var: Gerek listeler hazırlanırken, gerekse seçimlerden sonra -inşaallah- bir bütün olarak yürütme organını şekillendirirken; bu memleketin, işlerini iyi yapan pırıl pırıl Milli Görüşçülerini, güzel Ülkücülerini, biricik Alperenlerini, hak ve adalet için yanıp tutuşan vatan evlatlarını ya da beraber yol yürüdüğümüz/yürüyeceğimiz/yürüme ihtimalimiz olan diğer kişileri dışlarsak, üzersek, bunların “Gezici/Paralelci/bilmemneci” diye iftiraya maruz kalmalarına müsaade edersek, bilerek veya bilmeyerek haklarına girer ah’larını alırsak kör bir kuyuya düşebiliriz. Bir felaketlekarşılaştığımızda pek az adamın samimiyeti ve Allah’ın yardımıyla yine düze çıkarız belki ama, “Niye bu felaket başımıza geldi?” diye sorduğumuzda dönüp bakacağımız yerlerden biribu kör kuyudur.

8-Estağfirullah, maazallah, maaşallah, elhamdülillah ve Allahua’lem.