Otomobil Artık Bir Ulaşım Aracı Değil, Bir Hayatta Kalma Meselesi

Abone Ol

Bir zamanlar otomobil sahibi olmak konforun ve özgürlüğün sembolüydü. Bugün ise özellikle büyük şehirlerde çoğu insan için zorunluluk. Toplu taşımanın yetersizliği, uzun mesafeler ve bitmeyen zaman kaybı; otomobili lüks olmaktan çıkarıp temel bir ihtiyaç hâline getirdi. Ancak bu ihtiyaç, her geçen gün biraz daha ulaşılamaz oluyor.

Araç fiyatları yalnızca dövizle değil, vergilerle de yarışıyor. İnsanlar artık motor hacmini, güvenlik donanımlarını ya da sürüş keyfini konuşmuyor. İlk sorulan soru şu: “Buna gücüm yeter mi?” Bu bakış açısı, otomobil kültürünü kökten değiştirmiş durumda.

Otomobil sahibi olmak, satın almakla bitmiyor. Sigorta, kasko, bakım, yakıt ve vergiler; aracı sürekli masraf üreten bir yük hâline getiriyor. Bu yüzden birçok kişi otomobili aktif kullanmak için değil, “elde tutabilmek” için alıyor. Mobilite değil, erişim kaygısı öne çıkıyor.

Bu tablo ikinci el piyasasını da bozdu. Otomobil artık değer kaybeden bir tüketim ürünü değil; değer koruyan, hatta yatırım aracı gibi görülen bir varlık. Bu algı, fiyatları daha da yukarı çekerek kısır bir döngü yaratıyor.

Oysa otomotiv sektörü; üretimi, istihdamı ve teknolojik dönüşümü besleyen kritik bir alan. Erişilebilirlik azaldıkça sektör de sağlıksız bir yapıya sürükleniyor; talep gerçek ihtiyaçtan kopuyor.

Bugün otomobil konuşurken yalnızca beygir gücünden değil, sosyoekonomik eşitsizlikten de söz etmek gerekiyor. Çünkü direksiyon başına geçebilmek bile giderek sınıfsal bir meseleye dönüşüyor.

Otomobilin geleceği sadece elektrikli ya da otonom olmasıyla değil; yeniden erişilebilir olup olmayacağıyla belirlenecek. Aksi hâlde otomobil, hareket özgürlüğünün değil; sistemsel bir çıkmazın simgesi olmaya devam edecek.