Özgür Özel’e İmralı teklifi gitti mi? Siyaseti sarsan açıklamanın arka planı

Abone Ol

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, İmralı ziyaretine ilişkin kendilerine “gizli bir teklif” yapıldığı yönündeki açıklaması Ankara siyasetini bir anda yeni bir tartışmanın içine çekti.

İddia şu:

AK Parti içinde etkili bir isim, CHP’ye; “Siz de İmralı’ya gelin, ama gizlice gelin. Helikopterle gidilir, görüntü olmaz, isim verilmez; sadece ‘CHP’den biri gitti’ deriz” teklifinde bulunmuş.

Bu iddianın doğru olup olmadığını bilmiyoruz.

Fakat hem doğruysa hem yanlışsa ortaya çıkan tablo, Türkiye siyaseti açısından son derece dikkat çekici sonuçlar doğuruyor.

- EĞER DOĞRUYSA: SİYASETİN YENİ DÖNEMİNDE RADİKAL BİR KIRILMA VAR DEMEKTİR

Bu iddia doğruysa, şu anlamlara geliyor:

1. Devlet, çözüm için geniş tabanlı bir siyasi meşruiyet oluşturmak istiyor

İktidarın “CHP de gelsin” demesi, süreci partiler üstü bir zemine taşımayı hedeflediğini gösterir. Bu, geçmiş süreçlerden farklı bir modeldir.

2. PKK’nın meşruiyet alanını daraltma stratejisi olabilir

Masa gizli tutuluyorsa, amaç Öcalan’ın Kandil üzerindeki etkisini test etmek de olabilir.

CHP’nin sürece dahil edilmesi, örgütün “AK Parti/devlet ekseni” anlatısını boşa çıkarır.

3. Gizlilik ısrarı, içeride ve dışarıda provokasyonları engelleme çabası olabilir

Açık fotoğraf, açık ziyaret, açık heyet… Bu, geçmişte süreci sabote eden en büyük unsurdu..

Gizlilik, güvenlik ve siyasi denge açısından tercih edilen bir yöntem olabilir.

4. CHP’ye “Devlet sorumluluğu” verilmiş olur

CHP bu sürece dahil edilirse, yıllardır kendisine yöneltilen “hamaset–ret politikası” eleştirisini aşmış olur.

- EĞER DOĞRU DEĞİLSE: SİYASETİ DİZAYN ETMEK İÇİN KULLANILAN BİR KONU OLABİLİR

Bu iddianın asılsız olması durumunda ortaya çok ciddi başka sorular çıkıyor:

1. CHP, AK Parti’yi siyasi etik dışı bir pozisyona mı itiyor?

“Gizli teklif yapıldı” iddiası, AK Parti’yi siyasi ahlak tartışmasının içine çekmek için kullanılan bir araç olabilir.

2. CHP kendi tabanındaki sert milliyetçi damarları mı konsolide ediyor?

Özel’in açıklaması, özellikle İmamoğlu–Kurultay sürecinde zayıflayan otoritesini güçlendirme hamlesi olabilir.

3. İmralı tartışmaları iç siyasal rekabette bir silah hâline mi geliyor?

Türkiye yıllarca bunun bedelini ödedi; İmralı üzerinden siyaset üretmek her dönem gerilimi artırdı.

Bu açıklama da bir “gündem ayarı” girişimi olabilir.

4. Bu iddia (yanlışsa) süreci provoke etmek için kullanılan bir enstrüman olur

Terörsüz Türkiye hedefi konuşulurken, böyle bir iddianın ortaya atılması:

* Güvenlik bürokrasisini,

* MHP’yi,

* Devlet aklının kurduğu yeni dengeyi

sabote etmeye dönük bir manevra olabilir.

- PEKİ GERÇEK NEYE BENZİYOR?

Türk siyasetinin hafızası bize şunu gösteriyor:

. İmralı dosyası hiçbir zaman tek partinin, tek yapının, tek aktörün masasında olmadı.

. Devlet isterse tüm siyasi partilerle temas kurabilir; bu şaşırtıcı değildir.

. Ancak devlet böyle bir temas kurduysa bile “gizlilik” olağandır — süreçler açık yürütülmez.

. Buna rağmen Özel’in bu çıkışı, siyasi sonuç doğurmayı hedefleyen bir çıkıştır.

- BU AÇIKLAMANIN EN KRİTİK SONUCU: SÜREÇ SİYASETİN ELİNE MAHKÛM EDİLMEMELİ

Türkiye bugün çok hassas bir eşiğe doğru ilerliyor.

Toplum terörün tamamen bitmesini istiyor.

Devlet, MHP dahil tüm bileşenleriyle “terörsüz Türkiye” hedefini konuşuyor.

Tam da bu noktada şunu söylemek gerekiyor:

İmralı dosyası siyasi rekabete değil, devlet aklına emanettir.

Her iddia süreci hızlandırır veya yavaşlatır.

Her açıklama güveni artırır veya zedeler.

Her tartışma masa kurar ya da masa devrir.

Türkiye artık böyle bir lüksün kaldırıldığı bir dönemde değil.

SONUÇ: DOĞRU OLSA DA YANLIŞ OLSA DA BU AÇIKLAMA CİDDİ BİR UYARIDIR

Özel’in sözleri…

- Doğruysa → Devlet çok kapsamlı bir hazırlık içinde demektir.

- Yanlışsa → Bu, siyasetin en tehlikeli dosyasının iç kavgaya malzeme edilmesidir.

Her iki durumda da Türkiye açısından kritik olan şudur:

Bu mesele siyasi rating, polemik veya hamaset konusu yapılamaz. Süreç, yalnızca devlet aklıyla yönetilirse sonuç verir.

Siyaset ateşle oynuyor olabilir.

Devlet ise soğukkanlı olmayı sürdürmelidir.

////////////////////////////////////////////////////////

CHP’DE TASFİYE DÖNEMİ

DEMOKRASİ DEĞİL, SESSİZLİK İNŞA EDİLİYOR

Cumhuriyet Halk Partisi’nde yaşananlara artık “iç tartışma” demek mümkün değil.

Karşımızda açık, sistematik ve giderek derinleşen bir tasfiye süreci var.

Özgür Özel’in iki yıla yaklaşan genel başkanlık dönemini tek cümleyle özetlemek gerekirse:

“Siyaset değil, temizlik operasyonu yapılıyor.”

Parti kulislerinde konuşulan rakam 1000’i aşmış durumda.

Evet, yanlış duymadınız:

Son iki yılda disipline sevk edilenlerin sayısı dört haneli rakamlara ulaştı.

Bir siyasi partide bu tablo, bir “yenilenme” değil; düpedüz bir içe kapanma, bir tek seslileştirme, bir iç muhalefeti susturma hareketidir.

Bugün CHP’de muhalif kanadın nasıl pasifize edildiği dört adımda net biçimde görülüyor:

1. Parti Meclisi dışında tutma:

Kılıçdaroğlu’na, İmamoğlu’na, İnce’ye yakın isimler sistematik biçimde listelerin dışına itildi.

2. Disiplin sopasıyla hizalama:

En küçük eleştiriyi yapan, itiraz eden, alternatif görüş dile getiren herkes önce “ince uyarı”, sonra disiplinle susturuluyor.

3. Belediyelerde kıyım:

Yerel yönetimlerde muhalif görülen kişiler görevden alındı, yerlerine tamamen yeni kadrolar yerleştirildi.

4. Kurultay öncesi “düzenleme”:

39. Kurultay öncesi Özel yönetimi, delegeleri tek tek şekillendirip olası rakiplerin nefesini kesiyor.

Bu tablo bir siyasi parti için sağlıklı olabilir mi?

CHP, tarihinin hiçbir döneminde kendi içini bu kadar hoyratça biçen bir yönetime tanık olmadı.

Bu parti; Atatürk’ün kurduğu, çok sesliliği savunan, demokratik gelenekten gelen bir hareketti.

Bugün ise CHP, en hafif tabirle, içerideki her farklı sesi “tehdit” olarak gören bir yapıya dönüşmüş durumda.

Daha da vahimi şu:

CHP’de muhalifler tasfiye edilirken, parti fikren zenginleşmiyor.

Tam tersine, CHP kendi içine kapanıyor; dışarıya söyleyecek sözü, üretilecek politikası kalmıyor.

Çünkü eleştiriye kapatılan her parti, aklı da kapatır.

CHP’nin bugün yaşadığı kriz sadece bir “iç mücadele” değil;

bir kültür değişimi, bir demokratik erozyon meselesidir.

Özgür Özel dün “parti içi demokrasi” söylemiyle geldi.

Bugün ise, parti içindeki en temel demokratik hak olan itiraz hakkını bile ortadan kaldıran bir mekanizma kurmuş görünüyor.

Son bir not:

CHP kendi içini tasfiye ederek güçlenmez.

Korkunun, sessizliğin ve hizalanmanın olduğu yerde demokrasi değil, kırılganlık büyür.

Ve bu kırılganlık, ilk büyük siyasi rüzgârda partiyi darmadağın eder.

////////////////////////////////////////////////////////

DEMİRTAŞ HAKKINDA YENİ HAPİS İSTEMİ

SÜRECİ NASIL OKUMALIYIZ?

Selahattin Demirtaş’ın tahliyesinin tartışıldığı bir dönemde, Mersin’de görülen dava dosyasından gelen yeni gelişme siyasetin tansiyonunu yeniden yükseltti.

Savcılık, “zincirleme şekilde Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla 1 yıl 3 aydan 7 yıla kadar hapis istedi.

Peki bu ne anlama geliyor?

1. Dava, tahliye tartışmalarından bağımsız değil

Demirtaş’la ilgili son aylarda hem iktidar hem muhalefet kanadında “normalleşme” bağlamında yürüyen bir tartışma vardı.

Bu mütalaa, doğal olarak bu tartışmayı doğrudan etkiliyor.

Hukuken bağımsız bir dosya olsa da zamanlaması siyasetin göbeğine düşmüş durumda.

2. Yargı sürecinin normal işleyişi mi, yoksa yeni bir fren mi?

İki ihtimal var:

* Hukuki ihtimal:

Mahkeme takvimi kendi akışında ilerledi, mütalaa da dosyanın ritmine uygun şekilde verildi.

* Siyasi-sosyolojik ihtimal:

Demirtaş’ın serbest bırakılması yönündeki beklentilerin artmasıyla, sistemin “dengeleyici bir refleks” göstermiş olması.

Her iki durumda da tablo şu:

Demirtaş’ın hukuki geleceği tek dosyadan ibaret değil; farklı davalardaki farklı riskler hâlâ masada.

3. “Zincirleme suç” vurgusu önemli

Savcının “zincirleme” ifadesi, ceza hesabını değiştiriyor.

Birden fazla eylem tek bir ceza altında birleştirildiğinde ceza hem artabilir hem de infaz süresi farklı hesaplanabilir.

Bu nedenle talep edilen 1 yıl 3 ay – 7 yıl aralığı, sanılan kadar küçük bir risk değil.

4. Siyasi arenadaki etkisi daha büyük olacak

Bu gelişme, birkaç başlıkta siyasi sonuç üretecek:

* “Demirtaş serbest bırakılmalı mı?” tartışması yeniden alevlenecek.

* Kürt seçmen üzerindeki etkisi muhalefet için kritik olacak.

* İktidar kanadı, “hukuk kendi yolunda” söylemini güçlendirecek.

* Normalleşme sürecini destekleyen çevreler bu gelişmeyi “geri adım” olarak okuyabilir.

5. Demirtaş dosyalarının tek bir merkezden okunması yanlış

Demirtaş’ın durumu sadece bir dava üzerinden değil:

* AİHM kararları,

* 6-8 Ekim süreci,

* Cumhurbaşkanına hakaret dosyaları,

* Silahlı terör örgütü yöneticiliği isnatları

gibi çok katmanlı bir hukuk alanının bütünü üzerinden okunmalı.

Bu nedenle “tahliye ihtimali güçlendi” ya da “tamamen bitti” demek için erken.

Sonuç:

Mersin’den gelen bu mütalaa, bir yönüyle hukuki sürecin parçası, diğer yönüyle ise Türkiye’nin normalleşme, barış iklimi ve siyasal denge tartışmalarının tam kalbine düşen bir gelişme.

Demirtaş’ın geleceği tek bir dosyayla değil; hem hukuki hem siyasi hem de sosyolojik parametrelerin ortak etkisiyle şekillenecek.