Peki bundan şemsiyenin haberi var mı?

Abone Ol

Ajanslar şu ifadeyi kullandığında havada yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu düşünürsünüz: “Şemsiyeleri hazırlayın”

Şehirde yaşayanlar küçük bir telaşın ardından başlarına gelebileceklerin muhasebesini yaparken kırsal kesimde yaşayanlar uzaktaki sevgiliye kavuşacak olmanın mutluluğunu yaşar. Bir yanda damla damla israf, bir yanda kova kova bereket…

Size “Şemsiyoloji: Hayatta ve Edebiyatta Şemsiyenin Tarihi” kitabı bunu anlatıyor demek isterdim ama hayır, bunu anlatmıyor. Kitabın ismi bir bilim, disiplin ya da bir felsefeyi, daha doğrusu bir düşünüş biçimini akla getirse de Avustralyalı yazar Marion Rankine öyle derin konulara girmemiş. Yazar, şemsiyenin tarihi, kullanım amaçları ve değişik kültürlerde ne anlama geldiği gibi konuları işlemiş. Böyle kitaplarda normaldir ki tarihçe irdelenir, okuyucu her şeyin en baştan anlatılmasından sıkılır ve genel olarak pek de merak etmediği bilgilere maruz kalır. Öte yandan yazarın bunları tüm kitaba yayması ve örneklerle okuyucuyu düşündüğünü göstermesi güzel bir davranış olmuş. Kıyaslamak ve –lütfederek- düşünmek bize düşer. Okuyucunun ayağına hizmet bekleyen müşteri gibi davranması belki bambaşka yazıların konusu ama burada bir cümle de olsa geçirmek istedim.

Kabul etmek gerekir ki şemsiyenin günümüzdeki işlevi ile geçmişteki işlevi arasında çok büyük fark var. Yani bizler kıyaslarken günümüzün sabit işleviyle geçmişin değişken işlevlerini kıyaslıyoruz. Şöyle de diyebiliriz: Şemsiye, geçmişte ne kadar çok işe yarıyorsa şimdi o kadar az işe yarıyor. Dikkatli okunursa kitapta bunun sebeplerini bulmak mümkün.

Şemsiye ayaklanma çıkartma gücüne sahip değildir

Şemsiyenin asalet kattığı ve sadece belirli bir zümrenin kullanımına açık olduğu zamanlar bugünden bakınca sanki hiç yaşanmamış gibi. Bu yıllar aynı zamanda soylu sınıfın “soylu olmayanlarla” en azından bu konuda çatışma yaşamadığı yıllar. Çağın insanının yönetenlere bakış açısını da hesaba kattığımızda zaten böyle bir hareket beklenemez. Hiçbir zaman yöneten pozisyonuna gelemeyecek “niteliksiz” insanların tek yapabileceği şey halk hareketidir ki onun da örnekleri tarihte azdır. Ayrıca şemsiye kullanamıyoruz diye bir isyan başlatmak pek makul bir hareket sayılmaz. Taraftar bulacağını da pek zannetmiyorum.

On dokuzuncu yüzyılda Fransa’da şemsiyenin daha çok eski alımını yitirmiş kişilerce kullanıldığı fikri öne çıkmıştır. “Alımını yitirmiş” ifadesi her zaman kadınları çağrıştırır; burada da onlar kastediliyor. Fakat Fransa aynı zamanda geçici heveslere ev sahipliği yapan bir merkez. Bunun için orada olup bitenler çeşitlilik gösterebiliyor. Yani bir devirde moda olan bir şey kısa süre sonra moda olmaktan çıkabiliyor. Bu bakış açısı da kısa süre sonra kısa sürecek bir başka akıma yerini bırakmıştır. Aynı dönemde şemsiyelere köylü işi, kocakarı eşyası gözüyle de bakılmıştır. Bunu tüm Avrupa için söyleyemeyiz ancak bir nesnenin demode olduktan sonra kullanılmaya devam etmesi dışarıdan bakan gözleri nedense hep rahatsız eder. 1970’lerin modasında kalma geniş paçalı bir pantolon giydiğinizde size olan bakış değişecektir. Günümüzün hızla değişen dünyasında bu daha belirgin hale gelmiştir. Uzun uzun tüketim toplumu ve geçici heveslerden bahsetmek isterdim ancak bu husus hakkında benden öğreneceğiniz hiçbir şey yok diye düşünüyorum.

Batı dünyası batıl inançlar konusunda uzmandır

Öyle bir zaman olmuştur ki insanlar şemsiye kullanmadıkları için küçümsenmiş, hor görülmüş, aşağılanmıştır. Yağmurdan korunma isteği inançsızlık ve kadere karşı gelme olarak değerlendirilmiştir. Batı dünyası batıl inanç konusunda uzmandır. Sürüden ayrıldığınızda cadı ilan edilmeniz an meselesi. Batıl inançlar hususunda ciltlerce kitap yazsanız yine de yazacak bir şeyler bulursunuz. Yerleşik öyle derin ve köklü bir batıl kültür var ki anlatamam. Ayrıca kibrin ve sürekli en güçlü hallerini hatırlamanın verdiği yalancı özgüvenle herkesin yaşayışını sorgulamayı kendilerine hak görürler. Yazar bunları tekrar tekrar birkaç yerde hatırlatıyor. Aynı şekilde sağlıklarına dikkat eden “örümcek kafalı ihtiyarlar” da şemsiye kullandıkları için hor görülmüşlerdir. Yeni bir elbise almak zorunda kalmamak için elbiselerine dikkat eden “cimriler” de aşağılanmadan payını almıştır.

İngiltere’den ilginç bir örnek var; yer vermezsem olmazdı. Örnekte arabacıların şemsiye kullananlardan pek hoşlanmadığı belirtiliyor. Çünkü şemsiye kullananlar gidecekleri yere arabayla değil yürüyerek gidecek bu da para kazanmalarına engel olacak. Arabacılar şemsiyenin bir sektörü çökertecek güçte olduğuna inanmış demek ki. Aynı şey şimdi söz konusu değil. Artık gidilecek yerler şehirlerin büyümesinden dolayı uzaklaşmış, yürüyerek gidilemez hale gelmiş ve şemsiye “sektörü çökertme” gücünden bir hayli uzaklaşmıştır.

Yazarın şemsiyeye kendince sınırları aşan anlamlar yüklediği satırları hayretle okudum. Rankine, şemsiyenin gelişen endüstri ile beraber seri üretimle artık her yerde bulunabilecek bir nesne haline gelmesini şemsiye kullanmanın demokratikleşmesi olarak tanımlıyor. En azından bu tanımı benimsiyor. Herhangi bir şeyin demokratikleşmesi daima kulağa hoş gelir ve en iyisi oymuş gibi görünür. Burada kalsa bir nebze kabul edilebilir ama devamı kusurlu. Yazarın Aydınlanma dönemiyle beraber insanların ilahi hükümlere olan bağlılığının azaldığını ve dini kurallara şemsiyeyle başkaldırdığını öne sürmesi epey zorlama. İnsanların artık kendilerini tepelerinden aşağı inecek tanrısal felaketlere karşı ya da cezalara karşı koruyabileceklerine inandıklarını iddia etmesi de aynı şekilde zorlama. Yani şemsiye bireyselleşmenin de bir parçasıdır deniliyor. Ben de buradan sorayım: Peki bundan şemsiyenin haberi var mı? Aslında Batı'nın başından beri tarif ettiği yaşama şekli ve ideal düzen bu. O halde biz de gizli ajandaya şemsiyelerimizle başkaldıralım mı, ne dersiniz?

Çevirmenden yazara darbe girişimi! En yakın “bir milyoncu”yu işaret ediyor

Şemsiyelerin yaygınlaşması ve ona ulaşmanın kolaylığıyla ilgili olarak karşıma çıkan şu ifadeye bayıldım: "...öyle ki bugün en yakın bir milyoncuda biraz bozuk parayla bir şemsiye sahibi olunabilir." Bu sözü müsaadenizle darbe kalkışması olarak değerlendireceğim. Yazar “bir milyoncu” demediyse –dediğine inanan yoktur- çevirmen epey serbest bir çeviri yapmış demektir. Böyle kitaplara denk gelmek zordur, kıymetini bilin derim.

Yağmura ve rüzgâra mağlup olan ve artık görevini yapamaz hale gelen şemsiyelerin atıldığından bahsederken yazarın samimiyetle hüzünlendiğini anladım. Yazar, yol kenarında, menfez başında, çöp kutusunun içinde ya da unutulmuş bir köşede pek çok şemsiyenin sahiplerinden çok uzaklarda olduğunu anlatırken duygusallaşıyor. Bununla ilgili Londra’dan çekilmiş fotoğraflara da yer verilmiş. Şemsiyeleri canlı birer varlıklar gibi düşünmek garip bir ruh hâli. Şemsiyelerle bu kadar çok muhatap olursanız olacağı bu. Hemen belirteyim içeride yer alan 43 görselin açıklaması kitap sonunda verilmiş. Bu görsellerden bazıları yazara ait. Meraklısı için gayet iyi düşünülmüş. Diğer taraftan şemsiye, yazarın sürekli bulutların hâkim olduğu bir yerde; İngiltere’de yaşaması dolayısıyla genel olarak yağmurdan korunma işleviyle anlatılmış. Belki aynı kitabı tropikal iklimde yaşayan ve yağmur yüzü görmeyen bir başka yazar yazmış olsaydı daha çok güneşten, gölgeden bahsedecekti.

Yazar, hayattan ve edebiyattan birçok örnek verirken; İngiltere’yi Japonya’yı, Afrika’yı dolaşıp tüm dünyayı gözden geçirirken Türkiye’yi unutmuş gibidir. Hanımefendilerin Üsküdar’a gider iken ellerinde şemsiye yok mudur? 1975 yapımı “Delisin” filminde Yunus Efendi mal varlığına ait belgeleri nereye gizlemiştir? -Ferit’in filmin başından sonuna kadar taşımaktan vazgeçmediği şemsiyesinin bir yerlerine bakın derim- Edebiyatta da şemsiyeli örnekler çoktur. Ahmet Rasim, şemsiyeyi bir şekilde Şehir Mektupları’nda yine heyecanlı heyecanlı anlattığı vapur sahnelerine sıkıştırıverir. Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası’nda, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şıpsevdi’sinde, Halid Ziya Uşaklıgil’in Mai ve Siyah’ında sürekli birilerinin elinde şemsiye vardır. Ayrıca Şemseddin Sami, Kamûs-ı Türkî’de şemsiyeyi “güneşten muhafaza için olup, yağmur için dahi kullanılan el çadırı” diye tarif eder. Türk Dil Kurumu da şemsiyeyi hem yağmurdan hem de güneşten korunmak için kullanılan eşya olarak tanımlar.

Son zamanlarda sürekli ciddi kitaplar okuduysanız ve benim gibi dünyayı kurtarmaya çalıştıysanız inanın bu kitap size iyi gelecek. Şemsiyoloji, eksik yanları olsa da gerçekten okuması zevkli bir kitap.