Tarih olarak zihnim beni yanıltmıyorsa, yaklaşık iki sene önce, Kayserimizde bir vakfın kültürel etkinlikleri çerçevesinde, konuşmacı olarak davet edilen, eski büyükşehir belediye başkanımız, sayın prof.dr. Şükrü Karatepe beyi dinlemeye gitmiştim.
Şükrü abi konuşmasını bitirdikten sonra birkaç arkadaşla birlikte çay içiyorduk, arkadaşlardan birisi; ‘Hocam siz Tayyip beyin hem dava yoldaşı, hem de birlikte ak partiyi kuran yakın arkadaşısınız, bize sayın Cumhurbaşkanının kişilik ve liderlik özelliklerini kısaca anlatırmısınız’ diye sormuştu.
Şükrü Karatepe, ‘Tek kelimeyle daha analar öyle bir lider doğurmamıştır…’ diye cevap vermişti.
Bendeniz, ataları Kafkasyadan hicret etmiş, henüz 14 yaşında, fütüvvet ve futuhat ocağı olan, Akıncılar derneğinde bu davanın içine adım atmış, merkezinde, rahmetli Metin Yüksel ve onun, Ömer Yorulmaz gibi seçkin ve sıra dışı akıncı arkadaşları ile yoldaş olan, hem Milli selamet partisinin gençlik kollarında ve hemde MTTB, MGV, Büyük Doğu ve Diriliş neslinin Mavera, Edebiyat dergisi gibi edebiyat ve sanat havzası içinde büyümüş, hiç bir siyasi ikbal içinde olmayan, bir makam ve mevki peşinde koşmayan, siyasi erkten rant sağlanmasını isteyebileceği vatandan başka toprağı bulunmayan Anadolunun sıradan bir müslüman çocuğuyum. Reisin kişilik ve karakterini, imam hatipli yıllarından itibaren yakın dava arkadaşlarıyla birlikte tanıyor ve biliyorum.
Ak Partinin ilk iktidar yıllarında, hem iş ve hemde akraba ziyaretleri nedeniyle, Ürdün ve Suriyede uzun süreli kalmıştım. Hem Suriye ve hem Ürdün de, bu devletlerin üst yönetiminde, önemli kademelerinde bulunan akrabalarım vasıtasıyla, tanışıp sohbet etme fırsadı bulduğum üst yöneticilerinin ve çeşitli halk kesimlerinin, Ak parti ve özellikle Recep Tayyip Erdoğan hakkında nasıl heyecanlandıklarını ve gönülden büyük teveccüh gösterdiklerinin canlı şahidiyim.
Bütün insanlığı bir tüketim kölesi haline getiren, şuan yeryüzünde yaşanan işgal, zulüm ve katliamların, her türlü legal ve illegal örgüt ve devlet terör faaliyet ve cinayetlerinin müsebibi olan dünya düzenini, bu dünya düzeninin İslam coğrafyasını parçalayarak üzerine kurdukları ideolojik düzenleri, biz Müslümanlar kurmadık. Bu düzenin içinde doğduk ve sorunlarını kucağımızda bulduk.
Bu sorunlarla mücadelede, yöntem olarak siyaseti seçen Müslümanlar, nihayetinde Ak Parti denilen bir siyasi organizasyonla iktidara geldiler.
10 yılı aşkındır ülkeyi yöneten bu siyasi parti, doğrusu ve yanlışıyla yöntem olarak siyasi mücadeleyi seçen Türkiye müslümanlarının ortak bir milli siyasi tecrübesidir.
Bir an bütün solcu/sağcı/islamcı vs. gibi ideolojik kimlikleri, mezhep/meşreb ve kavmi farklılıkları zihninizden silerek, siyaset ve riyaset ilkelerine göre şuan yaşayan bütün dünyada, küresel/bölgesel/yerel liderlerini, yukarıdan aşağıya sıralayınız.
Şu dünya düzeninin kartlarının yeniden karıldığı bir süreçte, İslam coğrafyasında küresel güçlerin uyguladıkları kaotik strateji ve planlarının heran değiştiği bir zamanda, bu sıraladığınız liderlerden hangisi tarafından, ülkenizin bulunduğu şu şartlar içinde yönetmesini isterdiniz…!
Bendeniz bu şartlar içinde, Anadoluda doğmuş sıradan bir Müslüman olarak, bütün siyasi ve ideolojik kanaatlarımı bir tarafa atıp, hangi siyasi organizasyon ve tecrübe ve lider bu şartlarda, bu ülkeyi daha iyi yönetir ve ileri taşır diye kendime sorduğumda, ilk sıraya koymaya, Reis ve onun içinde bulunduğu siyasi tecrübeden başkasını bulamıyorum.
Macera aranacak bir süreçte olmadığımız herkesin malumu olsa gerek vesselam…