Rusya ile NATO-AB arasındaki casus krizi neyin işareti?

Abone Ol

Önceki hafta James Bond filmlerine taş çıkartan ve ne olduğunu henüz kimsenin net olarak delillendirip ispatlayamadığı ilginç bir olay yaşandı. İngiltere’nin Salisbury şehrinde bir AVM’nin önündeki bir bankta bir erkek ve bir kadının komaya girmiş baygın bedenleri uzanıyordu. Bu iki kişinin hem Rusya hem de İngiltere hesabında çalışan çift taraflı ajanlar olması ve baba-kız olmaları olayı daha ilginçleştiriyordu. Yaşanan bu olay sonrasında bir dizi diplomatik tedbir artık bir devletlerarası kriz boyutuna çoktan ulaştı.

İddiaya göre kullanılan sinir gazı Sovyet laboratuvarlarında üretilmiş Novichok adlı bir kimyasaldı. Bunları Ruslar yapmışsa İngiltere’ye açık bir meydan okuma, eğer Ruslar’ın iddia ettiği gibi başka bir devlet tarafından tezgâhlanmış ve Rusya’nın tecrit edilmesi için bir provokasyon ise Rusya’yı sıkıştıracak bir oyun oynanıyordu. Olayın bütün boyutlarından haberdar olamadığımız için olaylar zincirini de tam olarak bilemiyoruz. Fakat ortaya çıkan sonuçlar iyi bir gözlem ve analizle bize farklı perspektifler sunabiliyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana böylesi bir istihbarat gerilimi belki de ilk defa bu kadar aleni ve kamuya açık şekilde cereyan etti. Gözlemlediğimiz bu gelişmelerin yeni bir Soğuk Savaş olup olmadığı tartışmaları basında günlerce yazılıp çizildi.

Olay, doğurduğu domino etkisiyle beklenmedik bir diplomatik savaşı bugünkü aşamaya taşıdı. Burada ortaya çıkan sonuçlardan ilki, Rusya’nın bütün itirazlarına rağmen ve olayı bir iftira ve propaganda olarak sunmasına rağmen ABD, İngiltere ve Avrupa Birliği’ne üye 18 devlet ve NATO mensubu 7 ülkenin, Rus diplomatlarına diplomaside en ağır ithamlardan biriyle, “ajanlık” suçlamasıyla sınır dışı etmesi oldu.

ABD’nin İngiltere’ye tam destek olarak 60 Rus diplomatı sınır dışı etme kararı, kelimenin tam anlamıyla diplomatik savaş açma niyetini ve beyanını ortaya koymuş oldu. Rusya’nın, kendisine yaptırım uygulayan ülkeleri özellikle İngiltere’yi ispata davet etmesi ötesinde aynı sertlikte bir kararla 60 ABD’li diplomatı sınır dışı ederek misillemede bulunması da aynı sertlikte oldu. Buradan iki önemli sonuca ulaşmak istiyorum:

Birincisi, uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkilerde ülkelerin birbirlerine karşı kullandıkları diplomatik üslubun ve uyguladıkları yaptırımların kademeli/tedrici usulünün gözetilmemiş olmasının görünenden derin bir anlam taşıması… Uluslararası hukuk ve teamüllere göre alışılageldik usuller,  uygulanan yaptırımların veya kullanılan diplomatik dilin sertliğinin adım adım ağırlaştırılmasıdır. Burada birkaç diplomatın “istenmeyen adam” (persona non grata) ilan edilmesinden söz etmiyoruz. Tam aksine, Rusya’nın NATO ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerce diplomatik tecride mahkûm edilmesi girişiminden bahsediyoruz. Uygulanan yaptırımın ve diplomatik dili aşan karşılıklı kaba bir üslubun kullanılması, Rusya’yı çok güçlü araçlarla ve ters bir şekilde köşeye sıkıştırma ve yalnızlaştırma niyeti taşıdığını söylesek de bu olaydan bağımsız düşünürsek Rusya Federasyonu’nun bunu hak edip etmediğini de ayrıca tartışmak gerekir.

Bu arada, Türkiye’nin diplomatların sınır dışı edilmesi kararına katılmadığını fakat bir NATO üyesi olarak yedi Rus diplomatın akreditasyonunu iptal eden NATO kararını onayladığını ve daha dengeli bir politikayı seçtiğini belirteyim. Yine Avusturya, Yunanistan ve Kıbrıs Rus Kesimi bu misillemeye katılmayanlar arasındadır. Fakat son ikisinin tercihinin tarih ve mezhep bağı gibi ayrıca sebepleri olduğunu hatırlatmak isterim.

İkincisine gelirsek Rusya’nın geçtiğimiz 10 yıl içerisinde aktif ve baskın bir dış politika izlemesiyle bu olay arasında bir bağlantı kurulabilir mi? Putin’in Rus milliyetçisi tarzıyla güçlenen Rusya Federasyonu’nun Doğu Ukrayna’yı ve Kırım’ı işgal ve ilhakı ile bu tehdidin Kazakistan’ın kuzeyi başta olmak üzere Rus azınlığın yaşadığı her yerde hissedilmesi, federasyonun içinde “Rus olmayan” nitelemesiyle açıkça ayrımcılığa uğrayan farklı halklardan milyonlarca insanı Sovyet politikalarını aksine asimile etmeye çalışması ve son olarak RF’nin Suriye’deki aktif ve belirleyici pozisyonunun diğer ülkelerin iktidar ve imajını sarsmaya başlaması gibi tezahürler işin bu noktaya gelmesinin sebepleri arasında.

Suriye iç savaşında sicili temiz olmayan müdahil diğer ülkeler gibi Rusya’nın da işin içinde olması savaşı uzatmakla birlikte dengeleri değiştiren savaşı uzatan bir role dönüşmüştür. Fakat yukarıdaki casus vakasının bu konuyla doğrudan ve görünen bir ilişkisi olmasa da önemli ipuçları veriyor.

Şahsi fikrim, alınmış olan bu diplomatik yaptırım kararları Rusya’yı doğrudan etkilemeyecek olsa da RF’ye karşı planlanan daha büyük yaptırımların bir adımı olabilir. Ayrıca, üzerinde hak iddia edilen her bölge üzerinde yeni nüfuz mücadelesinin ve yeni bir silahlanma yarışının fitilini ateşleyecektir.

Türkiye güçlü, bağımsız ve üretime dayalı ekonomik gücü yüksek ve makul politikalar üreten bir devlet olarak ilerlediğinde ne Rusya’nın ne de diğer devletlerin dostlukları karşılığında ağır pazarlıklarına muhatap olmadan alternatiflerini oluşturabilecektir.