Güzellik ya da bakım çoğu zaman disiplinle karıştırılır, ama aslında bakım bir ritüeldir. Her sabah yüzünü yıkarken, saçını tararken, parfümünü sıkarken insan kendine “ben buradayım” der. Bu küçük alışkanlıklar, dışarıya gösterilen bir süs değil; iç dünyamızın düzenine dair sessiz bir duadır adeta. Çünkü insan, kendine vakit ayırdıkça, varlığının kıymetini hatırlar.
Kişisel bakımın gücü, gösterişte değil; devamlılıktadır. Düzenli bir cilt temizliği, birkaç dakikalık meditasyon, güne başlarken içilen bir bardak su… Bunlar küçük görünen ama köklü değişimler yaratır. Bu rutinler, yalnızca bedeni değil, zihni ve ruhu da tazeler. Çünkü kendine iyi bakan insan, farkında olmadan hayata da özenle yaklaşır.
Modern çağın koşuşturması içinde birçok insan, bakımın özündeki sadeliği unutuyor. Oysa asıl güzellik, pahalı ürünlerde ya da uzun listelerde değil; istikrarda gizlidir. Her gün tekrarlanan basit bir eylem, zamanla hem bedende hem ruhta denge kurar. Bu denge, insanın içsel huzurunun en sade ama en güçlü ifadesidir.
Rutinlerin şifası, bir alışkanlığı sürdürmekten öte bir farkındalık hâlidir. Sabahın erken saatlerinde yapılan kısa bir yürüyüş, yatmadan önce edilen kısa bir dua ya da bir fincan bitki çayı eşliğinde geçirilen birkaç sessiz dakika… Bunlar ruhun yeniden toparlanma anlarıdır. Çünkü insan kendine döndüğünde, dünyayla bağını da daha sağlam kurar.
Sonuçta, kendine gösterilen özen, başkalarına gösterilen sevginin de temeli olur. Kendine vakit ayıran, kendi sesini duyan bir insan; çevresine de huzur yayar. Belki de bu yüzden rutinler yalnızca birer alışkanlık değil, insanın kendi varlığını onurlandırdığı küçük ama derin dokunuşlardır.