Sanayi 4.0: Lehe mi Aleyhe mi? Ne Yapmalı? (1)

Abone Ol

2010 yılında kaleme aldığım “İdare Hukukunda E-devlet ve dijitalleşme dönüşümü” adlı profesörlük takdim tezimi hazırlarken dijitalleşme süreçlerinin hayatımızı ne denli köklü bir değişiklikle dönüştüreceğini idrak etmiştim. Bilinegelen klasik devlet ve idare formatını birebir sanal âlemde kopyalayan ve klasik devletin imkânlarıyla hız ve gücünü kat be kat artırarak ülke sathında kılcal damarlara kadar yayılan ikinci bir iskelet ve sinir sisteminin ortaya çıktığını bu çalışmalar sırasında hayretle görmüştüm.

İdari işlemler, e-işlemlere; ıslak imzalar e-İmzalara; beyannameler e-beyannamelere; dilekçeler ise e-dilekçe dönüşmeye başlarken bu değişikliğin usul ve görünümleriyle klasiğin dışında yepyeni bir ufku önümüze koyduğunu görmüş oldum. Bir başka boyutta ise 2010 yılı itibariyle henüz yenice tartışılan “m-devlet”, yani cep telefonları üzerinden kamu ve kurum kuruluşlarına erişerek bütün idari süreçleri işlemlerin iki tarafı bakımından baştan sona sürdürüp sonuçlandırmayı sağlayan bir yeni fırsat olarak gündeme girmiş oldu.

1970’lerin sonundan itibaren Batı Avrupa’da özelikle Almanya’da otomotiv sektöründe Robot Teknolojilerini kullanılmasının ilk işaretlerini, bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızdan bir masal gibi dinliyorduk. 2013 sonlarında Siemens’e ait “Sanayi 4.0” adlı bir videoyu izlediğimde, dijital alanda robot teknolojilerinin kullanımı ve bunun da ötesinde fiziksel alan ile sanal alanın birleşmesinin insanoğlunu nasıl bir dönüşüm yoluna sokacağının ilk ipuçlarını hissetsem de bugün tartışmaya başladığımız konular hepimiz için sadece birer sinema filmi veya hayal mahsulü olarak görülüyordu.

Bu arada, geçtiğimiz 10 yıl içerisinde birçoğumuzun robotlar veya yapay zekâya dair izlediği onlarca sinema filmi olduğundan eminim. Bu hayal ürünü olarak görülen filmlerde bir kısmı ümit verici bir kısmı ise ürkütücü ipuçları görülebiliyordu. Yapay zekâya sahip robotların insanların hizmetinde olağanüstü işleri başarması ve bazen de kontrolden çıkmaları gibi fanteziler bu filmlerin ana temasını oluşturuyordu. Artık bu fantezilerin asla gerçekleşmeyeceğini kimse garanti edemez ya da en azından ihtiyatlı konuşmayı tercih ederiz.

Gerçekten de, fiziksel alan ile sanal alanın entegrasyonun ortaya çıkartabileceği güç ve imkânın boyutları zihinlerimizi zorluyor. Bu söylediğimi yalnızca cep telefonu ve bilgisayarlarımız üzerinden şimdilik yapabildiklerimiz çerçevesinde düşünmeyin. Çünkü günlük kullanımda başvurduğumuz bilişim ve internet teknolojileri, daha alt seviyede ve gündelik işlerimizi kolaylaştıran bir aşamayı temsil ediyor. Hâlbuki dijital teknolojilerin sanayide kullanılması, bambaşka ve yepyeni bir boyutu önümüze koyuyor. Dijital alanın, somut sanayi ürünlerinin üretiminde kusursuza yakın bir dakiklik ve ince ayarla önümüze koyabilmesi, yepyeni bir dünyanın kapısını bizlere aralamış oluyor.

Basit bir örnekle açıklamak gerekirse: CNC makinaları veya 3D printerlar, dijital destekle somut sanayi ürünlerinin ortaya çıkarılabileceğinin güzel bir örneği. Yine özellikle otomotiv sektöründen, Volkswagen örneği ile benzer şekilde Siemens’in robot teknolojileri görüntüleri üzerinden bakarak montaj ve seri üretimin nasıl bir boyuta taşındığını anlayabiliriz. Dijital teknolojilerinin sağladığı kolaylıklar, Sanayi 4.0 devriminin tipik örneklerinden…

Günümüzde bu teknolojik kolaylıklar ve üretim tarzı, bir cep telefonu üretiminden başlayarak bir Yatın üretilmesine kadar ustalık ve detay gerektiren her konuda kullanılabilecek seviyeye ulaşmış durumda.

Şimdi gelelim meselenin asıl can yakıcı noktasına… Ülkemizde birçok moda kavramın çarçabuk gelip geçtiğini, gündeme girdiği aynı hızla gündemden kalktığını bugüne yaşadığımız örneklerden biliriz. Sanayi 4.0 devriminin böyle bir “balık hafıza” modunu kaldırmayacağı kesin… Bugüne kadar ıskaladığımız ve eksik kaldığımız birçok hayati konuda yeni bir ıskalamayı kaldırmayacağımız oldukça net.

Dünyada, “Sanayi 4.0”’ aşamasına gelene kadar yaşanan yüzyıllık gelişmeye rağmen “Sanayi 5.0” aşamasına muhtemelen bir kaç on yıl içerisinde geçilmesiyle sonuçlanacak.

Bu halde, üretim konusunda geçmişten bugüne taşıdığımız yetersizliklerimiz karşısında, bugün üretimde güncel olanı yakalayamazsak diğerleriyle aramıza büyük bir uçurum girmiş olacak. Sanayi devriminin uğramadığı bir Afrika ülkesiyle “Sanayi 4.0” uygulayan ülkeler arasındaki farklılıklar kadar bir farkı, kısa periyotlara sıkışmış muhtemel devrimlerde görmemiz kaçınılmaz.

Şimdi bir durum tespiti yapacak olursak: Şüphesiz, Türkiye’nin “Sanayi 4.0” devrimine doğrudan girerek kopyalama ve aktarma yoluyla bünyesine katabilecekleri var. Fakat şu tespiti yapmadan geçersek hakikati örtmüş oluruz. Biz, gerçek anlamda bir sanayi devrimini ve sonraki her biri yeni bir devrim aşaması olan adımları yaşadık mı? Yani, “Sanayi 4.0”’ı hak etmek için gerekli alt yapı olan birinci, ikinci ve üçüncü sanayi devrimlerini tam olarak yaşadık mı? Bu yeni aşamaya doğrudan girmenin bugün komplo olarak görülen ekstra maliyetleri ve bağımlılıklar olacak mı? Bu ihtimallere karşı ne tür senaryolar geliştirilebilir?

Buhar gücüyle çalışan makineler ve insan gücüne dayalı seri üretim, sanayi devriminin birinci aşamasıyken; elektriğe dayalı seri üretim ikinci sanayi devrimini oluşturmuştu. Biz, bu iki aşamada sanayi üretimi noktasında dünya rekabetinin oldukça gerisinde kalmış ve bedellerini jeopolitik maliyet ve bedellerine maruz kalmıştık.

(Devam edeceğiz…)