Siyasi otoritelerin gençliği yalnızca seçim dönemlerinde hatırladığı, onların oylarını kazanmak için yüzeysel vaatlerde bulunduğu bir ortamda sağlıklı yönlendirme beklenemez. Gençlerin karar alma mekanizmalarına katılması, fikirlerinin değer görmesi, onları geleceğe hazırlamanın önemli bir adımıdır. Çünkü gençlik yalnızca “geleceğin sahibi” değil, aynı zamanda bugünün de ortağıdır.
Bugün bir gencin hayata bakışı, dünyayı algılayışı, geçmiş nesillerden çok daha farklıdır. Teknolojiyle iç içe büyüyen, bilgiye saniyeler içinde ulaşabilen, dünyadaki her gelişmeyi yakından takip eden bir gençlikten söz ediyoruz. Böyle bir kuşağı hâlâ seçim meydanlarında kullanılan birkaç klişe sözle tatmin etmeye çalışmak, onların zekâsına hakaretten başka bir şey değildir. Gençlik artık sorgulayan, araştıran, daha fazlasını isteyen bir topluluk hâline gelmiştir. Onları anlamak, onlarla yürümek, geleceği ancak bu şekilde inşa edebilmek mümkündür.
Ne yazık ki, siyaset sahnesinde gençlere çoğunlukla “oy deposu” muamelesi yapılmakta, asıl ihtiyaçları göz ardı edilmektedir. Eğitim sistemindeki sorunlar, istihdamdaki belirsizlikler, liyakat yerine torpilin hâkim olduğu bir düzen gençlerin omuzlarına ağır bir yük bindirmektedir. Geleceğini göremeyen, kendi ülkesinde adalet ve fırsat eşitliğine güvenemeyen bir gencin ilk fırsatta yurtdışına gitme isteği, aslında toplumsal bir alarmdır. Bu alarmı duymayanlar, yarın ülkenin yetişmiş insan kaynağının eriyip gitmesine sebep olacaklardır.
Gençliği doğru yönlendirmek demek, onlara sadece “sabırlı olun, zamanla her şey düzelir” demek değildir. Doğru yönlendirme, gençlere güvenmek, onların hayallerine ortak olmak, karar süreçlerinde onlara alan açmakla mümkündür. Bir genç, kendi fikrinin dikkate alındığını, ülkesine katkı sağlayabileceğini gördüğünde aidiyet duygusu gelişir. Aksi hâlde içine kapanır, umutsuzlaşır, kendi kabuğuna çekilir. Bu da toplumun canlılığını ve dinamizmini zayıflatır.
Burada yalnızca siyaset kurumuna değil, ailelere, eğitimcilere ve sivil toplum kuruluşlarına da büyük sorumluluk düşüyor. Gençliği yönlendirmek, tek başına bir devlet projesi değil, toplumsal bir seferberlik işidir. Ailelerin, çocuklarını kendi hayallerinin taşıyıcısı olarak değil, özgür bireyler olarak görmesi gerekir. Eğitimcilerin, ezberci sistemin dışına çıkarak düşünmeyi, sorgulamayı, üretmeyi öğreten bir yaklaşımı benimsemesi elzemdir. Sivil toplumun ise gençleri gönüllülük, sosyal sorumluluk, çevre bilinci gibi alanlarda aktif tutarak onların toplumsal fayda üreten bireyler olmasını sağlaması gerekir.
Öte yandan, gençliği yalnızca disiplin ve kontrol altında tutmaya çalışmak da büyük bir yanılgıdır. Çünkü gençlik, doğası gereği dinamiktir, sorgulayıcıdır, yenilik arayışındadır. Onların enerjisini baskılamak yerine yönlendirmek gerekir. Bu da ancak özgür bir ortamda mümkündür. Fikrini söylediği için ötekileştirilen, eleştiri getirdiği için hain damgası yiyen bir gençlik, yarının liderleri olamaz. Bu yüzden demokrasinin, ifade özgürlüğünün, katılımcılığın gençlerin hayatında gerçek bir karşılık bulması gerekmektedir.
Gençlikten korkan, onları sadece itaat eden bireylere indirgemek isteyen anlayış, aslında kendi geleceğini baltalamaktadır. Çünkü gençlik, risk alan, yenilik üreten, cesur adımlar atan bir kuşaktır. Bugün dünyada teknolojiyi, sanatı, siyaseti dönüştüren isimlere baktığımızda çoğunun genç yaşlarda önemli işler başardığını görüyoruz. O hâlde bizim gençlerimiz neden kendi potansiyellerini ortaya koyamasın? Onların önünü açmak, fırsat eşitliği sağlamak, liyakati öncelemek zorundayız.
Elbette gençliği doğru yönlendirmek, sadece maddî fırsatlar sunmakla bitmez. Manevî değerler, ahlâkî duruş, toplumsal sorumluluk bilinci de aynı derecede önemlidir. Teknoloji çağının hızına kapılıp kendi kültüründen, tarihinden, inançlarından uzaklaşan bir gençlik, köksüz bir ağaca döner. Bu yüzden gençlere yalnızca kariyer planı değil, aynı zamanda değerler eğitimi de sunulmalıdır. Aidiyetini bilen, kendi kültürünü tanıyan bir genç, dünyaya da daha güçlü ve özgüvenli bakar.
Bugün ihtiyacımız olan şey, gençliğin önünü açan, onların enerjisini yapıcı bir şekilde topluma kazandıran bir anlayıştır. Gençliği sadece seçim dönemlerinde hatırlayan, oy deposu gibi gören anlayış ise yarının en büyük toplumsal kırılmalarını hazırlamaktadır. Çünkü gençliği kaybeden bir millet, geleceğini kaybeder.