Selahaddin kalk! Bak! Yine geldiler

Abone Ol

1917’de koca Osmanlı mevsim gereği ve hikmetin eli ile mağlubiyeti tatmıştı…

Mübarek Kudüs’e giren İngiliz Orduları Komutanı Orgeneral Edmund Allenby, Selahaddin Eyyubi’nin (k.s) mezarına ayağıyla vurarak ; “Kalk Selahaddin biz yine geldik” demişti…

Allenby biliyordu ki Selahaddini Eyyubi El Kûrdi (k.s) ve onun taşıdığı temsil ettiği ruh, aslında İslâm’ın namahremine, Kudüs’e, İstanbul’a, Halep’e, Diyarbakır’a, Bağdat’a, uzanan ellere kalkan bir kılıçtı…

Ah, “Şarkın en sevgili Sultanı Selahaddin! (k.s) ”, o mübarek başını kaldır da, Hal-i Pûr Melalimize… Şam-ı Şerif Kıtasına bir bak!

İnsanlık ve özellikle Müslümanlar önemli ve keskin virajlarından birini almak üzere… Bu viraj, bu dönemeç diğerlerine benzemiyor…

***

Sembolik değerleri yüksek olan bu mekânlar dün olduğu gibi bugünde batının stratejik önem verdiği yerlerdir. Bunları elde etmek için ya dışarıdan ya da içeriden azami gayret göstermektedirler…

Batı, hala Patrikliğin İstanbul’da aynı Vatikan gibi bir devlet olmasını ve Patriğin devlet başkanı olmasını istemektedir, nitekim Avrupa Birliği, Patriği Brüksel’de devlet başkanı olarak karşılamıştı…

Yani gerçekte olmasa da onların gönlünde İstanbul hala Hıristiyanların başkentidir.

Birinci Cihan Harbi ve akabinde 1918 yılında İstanbul’un işgalinin tarihsel arka planında da hep İstanbul’u yeniden almak fikri vardır…

Luther’in “İstanbul Türklerden geri alınmadıkça, Hıristiyanların bağrında açılan yara kapanmayacaktır” demesi, Kilise’nin “Kutsal Kudüs şehri geri alınmadıkça, Avrupa’ya huzur ve bolluk gelmeyecektir” şeklindeki propagandası, hep kutsal mekânların başta din olmak üzere farklı duygular üzerinde ele geçirilmesi hevesinin ürünleri…

Diyarbekir de aynı şekilde Batı için tarihi ve dini öneme sahip kutsal mekânlardan biridir.

Bunun için olsa gerek Osmanlının son dönemlerinden bugüne kadar şehir hiç huzur görmedi.

Her dönemde, o günkü konjonktüre uygun olarak toplumu hareketlendiren hangi olay varsa hep Diyarbakır üzerinden gerçekleşti ve hala gerçekleştirilmeye devam ediliyor…

***

Yüzyıllardan beridir kanlı bıçaklı idiler…

Katolik dünyasının lideri Papa ile dünyadaki en büyük Ortodoks cemaate sahip olan Rus Ortodoks Kilisesi’nin lideri Moskova Patriği Kiril, Küba’da tarihte ilk kez bir araya geldi…

Papa, Ortodoks dünyasıyla diyalog konusunda şimdiye kadar Fener Patriği’ni muhatap almıştı… Oysa Fener’in Ortodoks dünyası üzerindeki gerçek nüfuzu, sınırlı…

Moskova Patrikhanesi gibi 100 milyondan fazla üyesi olan bir yapıyı muhatap almak, Papa açısından da önemli bir adım oldu…

Soru şu: Neden şimdi ve bu hadisenin anlamı nedir?

Öte yandan; Bu yıl, Ortodoks dünyası çok önemli bir etkinliğe sahne olacak.

Ortodoks dünyası, 1000 yıl aradan sonra, ilk kez Ortodoks Konsülü’nü topluyor…

Konsülün toplantısı, bu haziran ayında, Girit’te gerçekleşecek…

Bunun öncesinde Papa’yla bir araya gelip ortak mesajlar verilmesi, Fener Patrikhanesi karşısında Moskova’nın elini güçlendirmiş olacak…

***

Popular Science dergisinin bir haberine göre; Vatikan, ABD’nin Arizona Üniversitesi ile işbirliği ile birlikte dev-asa bir teleskop inşa ediyor…

Bu teleskop Arizona eyaletindeki Graham dağına yerleştirilecekmiş…

Teleskopun ismi oldukça ilginç: Lucifer.

Latince köken itibari ile Lucifer “ışık getiren” demekmiş ama pek çok araştırmacı-yazar Lucifer’in templar şövalyelerinin ve masonların ilah diye tapındığına verdikleri isim olduğunu söyler.

Etimologların başka bir iddiası da, bu sözcüğün “çok parlak olan sabah yıldızı” demek olduğu yönünde. Ayrıca bazı İncil yorumcularına göre Lucifer “Tanrı’nın inayetinden düşmüş meleğe” verilen isimdir…

Yani daha basit bir deyişle, Lucifer şeytan’ın diğer ismi, Hristiyan kaynaklara göre.

”Dini bir kurum” devasa bir teleskop inşa edip adını niye Lucifer koyar?

***

Büyük resme bakınca zaten bazı şeyler net belli olmuyor mu?

Yüzyıllar önce olduğu gibi, bugün de söz konusu İslam ve Müslümanların çoğunlukla yaşadığı coğrafya olunca Zındıka Komitesi boş durmuyor…

Global Şeytani üst akıl ve uzantıları, Müslümanların nezdinde tüm dünya halklarını bir ateş çukuruna yuvarlamak üzereler…

Savaş ve kandan beslenen bu hunharlara karşı tüm mazlumlar, sulhtan yana bütün insanlar ve hassaten Müslümanlar birlik olup karşı durmalıdırlar…

Yaşlı dünyamızın, maddi manevi buhranlarla perişan olmuş insanlığın barışa selamete ihtiyacı var…

Sigarasını yakmak için tüm dünyayı gözünü kırpmadan ateşe verebilecek bu sinsi şeytanlara karşı tedbirli ve akıllı olmak insanlığa en büyük mecburiyetimizdir…

Görünen odur ki;

Kader, yine yeniden Müslümanları kudsi bir vazife ile vazifelendirmiştir…

Belki bu vazife;

Başta İzzet-i İslamiyeyi muhafaza etmek ardından da bu izzetin gereği olarak insanlık için barışın öncüleri ve müdafileri olmaktır…

Barış sizi kuşatsın!

Barış bizi kuşatsın!

Slava xweda li ser we be!

Salam Alaikum!

Peace be with you!

Selâmun Aleyküm…

İla Axir…