Konuşacak o kadar çok konu var ki, nereden başlayacağımı bilemiyorum. Uzun zamandır Filistin’de soykırım bütün hızıyla devam ederken İsrail hedef büyüttü ve İran’a saldırdı. İsrail bugüne kadar İran’ın etkisini Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de vekil güçler üzerinden kırmaya çalışmıştı. Zaman zaman nokta atışlarla İran’a saldırılar da gerçekleştirdi. Ama bu defa Lübnan’da Hizbullah’a yaptıklarını İran’a yaptı. İran’da çok sayıda üst düzey komutan ve bilim adamına suikast düzenledi. Bu suikastların hazırlanmasında Siyonistlerin içeriden destek alması izahı kabil bir durum değildir. Eğer bu kirli bilgiler arasında bu olanlar doğruysa ‘yazıklar olsun’ demekten başka bir şey aklıma gelmiyor. Gel ki daha önce Hamas Lideri İsmail Haniye’ye düzenlen suikast bunun işaret fişeğiydi.
İran ilk şok dalgasını atlattıktan sonra füzelerle yaptığı saldırılar sonucunda İsrail’in karizmasını çizdi. Kendini ‘kutsal inek’ sanan siyonistler büyük şok yaşadılar. Demir kubbe elek haline gelince katil Netanyahu’nun panik içerisinde ‘insan hakları’ndan söz etmeye başladığına şahit olduk. İran füzeleri Tel Aviv ve Hayfa’yı bombalarken siyonistleri sığınaklara çağıran seslerin Gazze’de katledilen binlerce çocuğun çığlığıydı. Gazzeli çocukların çığlıkları siyonistleri adım adım takip edecek, onları çıldırtacaktır. Bunun gerçekleşeceğine inanıyorum ama kimlerin eliyle olur bilmiyorum.
12 günlük uzaktan yapılan koç dövüşünün kazananı olmadı. Bakmayın iki tarafın da zafer nutukları atmasına. Tarafların açıklamalarını dikkate alırsak İran’da 606 kişi öldü, 5 bin 332 kişi yaralandı. İsrail’de ise 28 kişi öldü, 1272 kişi yaralandı. Bu açıklamalar resmi bilgiler olduğu için çok itibar etmemek lazım. Çünkü özellikle İsrail haberlere büyük oranda sansür uyguladığı için tahribatı, ölü ve yaralı sayısını tam bilmek mümkün değil. İki tarafın, hatta dünyanın bu yaşananlardan büyük ders çıkarması gerekir.
Koçlar yenişemeyince, saldırgan sıkışınca imdadına ne yaptığını kestiremediğimiz ama siyonistler tarafından yoğun baskı altında tutulan ABD Başkanı Donald Trump, nükleer tesisleri bahane ederek İran’a saldırdı. Amerika, İran’ın 3 nükleer tesisini ilk defa kullandığı B2 adlı uçakları ile vurdu. ABD ve İsrail, İran’ın nükleer bomba sahibi olmasını istemiyor. Dönüp kendilerine ‘biz hangi hakla bu silahlara sahibiz’ diye sormuyorlar, çünkü canları öyle istiyor. Megaloman (kibir abidesi) Trump, İran’ı bombaladıktan sonra barış çağrısında bulundu. Bu barış çağrısını yaparken Nobel Barış Ödülü’nün kendisine verilmesi gerektiğini ifade ediyor.
İran, B2 ile yapılan saldırıya mukabele edeceğini açıkladı. Nereyi ne zaman vuracağını da ABD’ye bildirdi. Güler misin ağlar mısın? İran, Katar’da Amerikalıların boşalttığı boş üssü bombaladı. Kendi topraklarına atılan 14 füzeye karşılık atılan 14 füzeden 13’ü hava savunma sistemleri tarafından engellenmiş. Geriye kalan tek füze ise boş araziye düşmüş. ABD, ‘görev tamamlandı ateşkes ilan ediyoruz’ diye iki tarafa da ültimatom veriyor. Uzaktan yapılan savaş yine uzaktan verilen emirle son bulmuş oldu. Savaşın şekli değiştiği gibi barışın da oluş şekli değişti.
İran’a yapılan saldırıyı bölgedeki Müslüman ülkeler büyük bir sessizlik içinde izlediler. Filistin, Gazze konusunda yaşanan ‘dilsiz şeytanlık’ burada da kendisini gösterdi. Ey dünyanın vicdanlı insanları Filistinli mazlumların ve masum çocukların çığlıklarını unutmayın.