Simgesel bir mekanizma olarak çürüme

Abone Ol

Politik olmadığı için politik bir bakışın ya da anlayışın yeteri kadar künhüne varamayacağı bir şeydir, çürüme.

“Çürüme, simgesel bir mekanizmaya sahip olduğu için yıkıcı bir anlama sahiptir.” diyen j. Baudrillard’nın kastı da işte gerçeğin politika dışı olduğuyla ilgilidir.

Ne yazık ki bugünlerde medyaya ya da sanal mecralara yansıyan ve çürüme emareleri olarak kendini gösteren şey de sadece politik olarak izah edilemez.

Bu noktada politik izahlar hem kolaycılığa işaret eder hem de sorumluluğu devretmenin konforuna.

Oysa bir toplumun inançlarında ve değerlerinde meydana gelen çürümeden o toplumun tamamı sorumludur.

Namaz ile alay eden çocukların, mezar başında içkili anmaların, öğretmenle dalga geçen öğrencilerin ve daha sayamayacağımız kadar yozlaşma ya da çürüme işaretinin, politik bir zeminde okunması ne yazık ki çürümenin devam edeceğine de işaret eder.

Zira çürüyen taraf, beliren politik hatların arasındaki ihtilaftan ve rekabetten beslenecek ve yayılma alanını genişletecektir.

Geçmiş dönemde de bunun çok açık örnekleri olmuş ve aslında simgesel olan hatta varlığı devletlerin varlığına bağlı olmayan, doğuştan ve sadece insan olmakla elde edilen “negatif haklar” bile -başörtüsü gibi- politikanın çarkları arasında öğütülebilmiştir.

Çünkü politik bakış, bir şaşı bakıştır.

Bu bakış, açısını kaybetmiş bir bakış olduğu için gerçeği görmekten de çok uzaktır.

İnançlar ve onların sembolleri politik bakışın “kör nokta”sında kaldığında da umursanmaz hale gelirler.

“Anadolu irfanında milli piyango haram değildir.” sözü bir ana muhalefet liderinin ağzından çıktığında, artık çok başka bir yozlaşmanın kapıları aralanmış olur.

Tıpkı eski bir siyasetçi eşinin; “Ne var canım hem şarabımı içerim hem de hacca giderim.” çıkışını yapması gibi.

Bahsettiğim örneklerin ilginçliği, bir inancın sınırlarının kendi alimleri tarafından değil de -sırf işine öyle geldiği için- bir siyasetçi tarafından esnetilmesidir.

Buradaki tehlike bireysel olmanın ötesine geçerek kitlesel hale gelen yozlaşmadır.

Bir siyasetçinin elde ettiği pozisyonla kendi inandığını başkalarına, “Böyle yapın, sorun yok.” diyerek dayatması da aslında bir çürütme çabasıdır.

Üstelik bu, farklı güç unsurlarını da işin içine kattığı için sıradan bir çürütme değildir.

Mesela, sokaktaki herhangi birinin diğerine, “Bu arkadaş geri zekalıdır.” demesinin hakaretten öteye bir anlamı olmayacaktır.

Lakin aynı ifadeyi -teşhis olarak- bir psikiyatristin ya da psikoloğun koyması çok başka bir gerçekliğe işaret eder ve o kişiyi kalıcı olarak damgalar.

Zira resmi otorite bir şahsa, “Geri zekalı.” deme yetkisi onlara verilmiştir.

Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum: Eğer bugün ruhlarımızı muazzep eden sınamalarla karşı karşıya isek, sorumluluk hepimizindir.

Herkes kendi gücü ve sorumluluğu nispetinde tedaviye katkı sunmak zorundadır.

Çünkü çürüyen şeyler sadece iktidardakilere mahsus olanlar ya da onların çocukları değildir.

Çürüme, politik bir ayırımcılık yapmadan simgesel bir mekanizma ile ilerleyerek hem iktidarın hem de muhalefetin değerlerini ve nesillerini derinden tehdit etmektedir.

Ve görülmesi gereken hakikat de budur…