Siz ne ara Hüseynî oldunuz?

Abone Ol

Firavun gibi kendi kendini ululayan Kenan Evren’in karşısında un ufak oldu, ona methiyeler düzdü Fethullah Gülen. Müminlerin tepesine Firavun gibi binen 28 Şubat cuntasına en derin hürmetlerini suna suna bir hal oldu. Allah’ın tesettür emrini yerine getirdiği için Merve Kavakçı’ya Firavun gibi “haddini bildirmeye” kalkışan Bülent Ecevit’i yere göğe sığdıramadı. Firavun’un yolundan giderek Müminlerin soyunu kırmaya teşebbüs eden Siyonist işgal rejimini meşru, makul ve muteber bir otorite olarak selamladı. Firavun’un pozisyonundaki kimselerle Musa aleyhisselamın yahut onun ümmetinin pozisyonundaki kimseler nerede karşı karşıya geldilerse, orada muhakkak Firavun’un pozisyonundaki kimselerin yanında yer aldı. Firavun’un günümüzdeki izdüşümlerinden hiçbirine, kesinlikle hiçbirine Firavun demedi. Bu sıfatı layık gördüğü bir tek kişi var, o da Firavnî düzenin surlarında açtığı gediklerle Müminlere nefes Recep Tayyip Erdoğan!

Şimdi de “Usuluddin”den habersiz “Kitapsızlar”dan ve “Sünnetsizler”den dem vurmuş. Dikkat buyurun; ‘Şu kapıdan kâinatın efendisi girip bana yanlış yolda olduğumu söylese, anam babam sana feda olsun yâ Resulullah ama sen bize Kur’an ve Sünnet bıraktın ve ben onlara bakıp yoluma devam ederim’ diyebilen, Efendimizi (sallallahu aleyhi vesellem) kendi sünnetine aykırı bir telkin ve tavsiyede bulunurken tasavvur edebilen, Efendimizin sünnetini Efendimizden daha iyi biliyor olabileceği imasında bulunabilen kişiden bahsediyoruz. Cebrail aleyhisselama parti kurmayı yakıştırabilen ve üstelik de o mutasavver partiyi desteklemeyeceğini söyleyebilen kişi de kendisi oluyor. Bu kişiden mi öğreneceğiz dinde usul ve adabı?

Yazdığı densizlik, arsızlık, yüzsüzlük destanının her sayfasında kendini bir kere daha aşan bu “hoca”nın sadık talebeleri de müthiş densizlikler, muhteşem arsızlıklar, muazzam yüzsüzlükler sergiliyorlar.

Onların ve hele hocalarının, Emevi camilerindeki kürsülerde Ehlibeyt’e sövülürken ayağa kalkıp itiraz ettiklerini tahayyül edebilir miyiz? İmkânsız, değil mi? Ama Fethullah Gülen’in o kürsülerden birinde Yezid’in gözüne girmek için Ehlibeyt’e sataştığını tahayyül etmekte hiç zorlanmayız. “O korkunç günde Kerbela’da İmam Hüseyin’in (radıyallahu anh) yanında duran Fethullah Gülen ve talebeleri” imkânsız bir tasavvurdur; Yezid’in askerlerine yalakalık ettiklerini gayet net bir şekilde gözümüzün önüne getirebiliriz ama. Bırakın İmam Hüseyin’in yanında durmayı hatta yanından ve dahî uzağından geçmeyi, Emevi rejimiyle başı hoş değil diye İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin bile semtine uğramazdı bunlar. Bunlar, işte bunlar, Tayyip Erdoğan’a “Yezid” ve AK Partililere “Emevi” diyorlar; nasıl?

Sormak lazım bunlara: Siz ne ara Hüseynî oldunuz? Erbakan’a ve bütün 28 Şubat mağduru Müminlere karşı Çevik Bir’in yanında yer alan cemaat değil misiniz siz? Erbakan’da Yezid’i, Çevik Bir’de İmam Hüseyin’i mi görmüştünüz? Subhanallah! Yoksa “Bu hanıma haddini bildirin” diyen Ecevit de mazlum Hüseyin, Merve Kavakçı da zalim Yezid gibi mi görünmüştü gözünüze? Kanlı diktatör Hüsnü Mübarek’in faziletlerini anlatıp duruyordunuz, mazlum İhvan-ı Müslimin’i yerden yere vuruyordunuz, şimdi de AK Parti’yi İhvan-ı Müslimin’e benzeterek AK Parti’ye hakaret etmiş olduğunuzu zannediyorsunuz; İhvan-ı Müslimin de mi Yezid, Mübarek ve Sisi de mi İmam Hüseyin? Allah rızası için söyleyin; nerede hangi zalim Yezid’e karşı hangi mazlum Hüseyin’in yanında yer aldınız da kendinizi Hüseyin gibi gösterip muarızınıza Yezid demeye cüret edebiliyorsunuz? 12 Eylül cuntasından Mübarek diktatörlüğüne, 28 Şubat cuntasından Siyonist işgal diktatörlüğüne kadar hangi istibdat rejiminin dümen suyunda gitmediniz de kendinizi ezilen Ehlibeyt taraftarlarıyla aynı kefeye koyup AK Parti’yi müstebit Emevilere benzetebiliyorsunuz?

Erdoğan’ın Firavun veya Yezid, AK Parti’nin de Emevi olmadığı, sizin onlara savaş açmanızdan belli. Dediğiniz gibi olsalardı iktidardan inene kadar ayaklarını öpmekten dudaklarınız patlardı.

———————————————————————————

Aydın Doğan’ın çektiği beyaz bayrak bize itimat telkin etmese de…

Doğan Grubu, AK Parti’nin beklenmedik derecede büyüklükteki seçim zaferi üzerine beyaz bayrak çekti. Gezi Olayları’yla beraber yükselttiği ve 2 sene boyunca azimle taşıdığı isyan bayrağını indirip toprağa gömdü. Nereye gömdüğünü aklında tutacaktır; ‘Vakti geldiğinde gömdüğüm yerden çıkarıp yeniden yükseltirim’ diye düşünüyordur muhakkak. Devletin elinde Aydın Doğan aleyhinde suç delilleri varsa, onların gereği beyaz bayrağa bakılmadan yapılsın, yoksa da Doğan Medya’nın 1 Kasım gününe kadarki iğrenç yayınları hatırda tutularak ona ‘olağan şüpheli’ nazarıyla bakılsın ve yüz verilmesin; ama beyaz bayrak çeken adamla ‘Seni nasıl da dize getirdik, ha? İşte böyle yalakalığa başlarsın!’ diye alay etmek, ne olursa olsun, yakışık almaz. Tamam, ilk refleks olarak insani ve anlaşılır bir şey; ama abartmamak ve uzatmamak lazım.

Menfi manada saf olmak, hemen mayışmak gibi bir şey değil kastettiğim. Biraz ağırbaşlı olalım diyorum, o kadar.

——————————————————————————————–

Devlet “her şeyden önce gelir” mi? Hâşâ!

Bursa’nın İnegöl ilçesinde düzenlenen MODEF EXPO 2015 fuarında stantları gezip şirket temsilcileriyle sohbet eden Sağlık Bakanı Müezzinoğlu, bir şirketin müşteri temsilcisi olarak görev yapan Meltem isimli hanımefendinin İngilizce ve Arapça bildiğini öğrenince ona “Gel bizim bakanlıkta görev verelim sana” diyerek iş teklifinde bulunmuş.

Meltem hanımın cevabı “Ben vefalı bir insanım, şu anki patronumu bırakıp bu teklife evet diyemem” şeklinde olmuş.

Bunun üzerine Bakan Müezzinoğlu, “Devlete olan vefa her şeyden önce gelir” demiş.

Ne bu şimdi?

Şakaysa, nasıl şaka?

Ciddiyse, tövbe estağfirullah!

Devlet denilen nesne mühimdir, iyi olursa tadından yenmez, ama kutsal değildir yahu!

Hele “her şeyden önce” gelecek kadar…

Hâşâ.