CHP’nin direksiyonuna oturan Özgür Özel, şuursuz bir şoför gibi partiyi bir o tarafa bir tarafa savuruyor.
Popülist yaklaşımlarla söylem üretiyor ve parti kimliğiyle çelişiyor.
İçine düştükleri çıkmazdan iktidarı suçlayarak çıkmaları mümkün görünmüyor.
İnandırıcılıktan uzak söylemler, genç nesli de dumura uğratmakta.
Son mevzu; Filistin üzerine patladı.
Bakınız ne oldu?
Özgür Özel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Filistin’i yeterince desteklememekle suçladı.
“Özgür Özel’e ne ki” diye sorabilirsiniz. Ki bu, çok doğru bir çıkış olur.
CHP için Filistin diye bir mesele yok.
CHP için Gazze gibi bir gündem yok.
Dünyadaki tüm solcular ayağa kalktı. Bizim solcuların umurunda değil.
Sadece duyarsızlık da değil. Gazze direnişine Siyonistlerle birlikte darbe vurmayı seçmişlerdi.
Şimdiler de yalanlasa da arşiv unutmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Hamas, halkının kurtuluşu için istiklal mücadelesi vermekte. Kuvayı Milliye neyse Hamas da odur” derken, Özgür Özel, “Hamas bir terör örgütüdür” diyerek açıklama yapmıştı. Dahası Hamas’ın terör faaliyetlerinde bulunduğunu söylemişti.
Bu kara leke, CHP’nin alnına çalındı bir kere. Özel yalanlasa da çıkmayacak.
Keşke çıkıp da kurumsal olarak on yıllarca yanlış yaptıklarını ifade etseler ve artık işgale karşı direnen Filistinlilerle dayanaşacaklarını ilan etseler… Fakat bu tarz, elbette hegemonlarla uzlaşanlara büyük gelir.
Türkiye’de solun emperyalizmle uzlaşmasıyla birlikte, ABD’nin ve Batı’nın uydusu haline geldiğini görmekteyiz.
Hür, müstakil ve özne değiller. Kukla, aparat ve uydu konumundalar.
TÜRKİYE’DE SOL, FİLİSTİN KONUSUNDA HEP Mİ BÖYLEYDİ?
Hakikati saklamak bize yakışmaz. Bir dönem Filistin, solun ciddi anlamda takip ettiği bir konuydu.
Sol derken sadece CHP kafasını ele alırsak yanlış olur. Sol tandanslı kişiler ve farklı fraksiyonları da düşünürsek; Türkiye’de solun 1967’deki Arap-İsrail Savaşı ile birlikte Filistin’i desteklediklerini görebiliriz. Hatta baya baya bu direnişi kendilerine “dava” edindiklerini de söyleyebiliriz.
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Bülent Uluer gibi isimler “ezilenleri egemenlere karşı savunmak” mottosuyla Filistin direnişi adına pek çok faaliyetin içine girdiler.
Ne var ki bu gündem, sol için kısa süreli bir iddia olarak kaldı. 80’lerden sonra Filistin gündemi diye bir şey kalmadı sol için.
Bu realiteyi bizatihi eski Devrimci Gençlik Genel Başkanı Bülent Uluer şöyle yorumluyor; “Türkiye’deki solun Filistin’e desteğinin bitmesinin nedeni, Türkiye’deki solun bitmesidir.”
Türkiye sol, dünyadaki sol ile çok farklı yerlere tezahür etmekte.
Solun Türkiye’deki amacı ve işlevi çok farklı!
Konuya bir de şuradan bakmalı.
CHP zihniyeti konuya hep parti odaklı baktı.
Filistin’i temsil edenler sol tandanslı ise irtibat halinde kaldılar. Ve fakat Hamas gibi İslamcı bir parti seçimi kazandığında Filistinlilere sırtlarını döndüler.
Oysa Türkiye’de Necmettin Erbakan ile birlikte Filistin davasını 1970 itibariyle sırtlanan Dindarlar, konuya asla particilik penceresinden yaklaşmadılar. Suriye’de, Filistin’de, Tunus’ta, Libya’da, Mısır’da her zaman diktatörler karşısında halkların, emperyalistler karşısında da yerel milli güçlerin yanında durdular.
Bu durum dün de bugün de aynı minvalde devam etmekte.
TÜRKİYE’DE FİLİSTİN DAVASI VE DİNDARLAR
Milli Görüşçüler bu bağlamda El-Fetih ile de irtibat halinde kaldılar, Hamas ile da ortak bakış açısı geliştirdiler.
Türkiye’de dindarlar, Ortadoğu’da İslamcıyı tutarken solu itmedi.
Milli Görüş ekolünün Ortadoğu politikasında “öteki” tamamen dış düşmana ve işgalcilere odaklı kurgulanmıştır.
Necmettin Erbakan’ın 70’lerin sonu, 80’ler ve 90’lardaki Kudüs ve Filistin Mitingleri resmi çok net ortaya koyuyor.
Necmettin Erbakan, “Doğu da bizim, batı da bizim, Kudüs de bizim, zafer de bizim” diyerek çıktığı cihat yolunda son nefesine kadar Filistin davasını cihadının merkez noktasına koydu.
Erbakan ile birlikte solun terk ettiği alanlar güçlü bir inanç, tutarlılık, ilke ve idealizmle doldurulurken günümüze kadar aynı çizgide ilerletildi.
ERDOĞAN’IN FİLİSTİN AŞKI
2000’ler itibariyle bu bayrak AK Parti tarafından daha geniş kitlelere taşındı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın 2009’daki ‘One Minute’ çıkışı tüm dünyayı sarstı. 2019’daki BM Genel Kurulu’ndaki konuşmasında “İsrail’in sınırları neresidir” sorusu yine işgalin boyutlarını dünya gündemine taşıdı.
Ve 7 Ekim 2023.
Türkiye ilk refleks veren ülkelerden oldu.
Erdoğan ve ekibi iki yıldır Gazze özelinde ciddi emek harcıyor.
Erdoğan, önce Hamas’ın meşru güç olduğunu dünya gündemine soktu ve bunun altını çizdi. Erdoğan, İsrail’i işgalci, hırsız, yayılmacı ve soykırımcı olarak niteleyerek kavramları yerli yerine oturttu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan daha soykırımın ilk aylarında Arap ülkeleriyle bir araya gelerek bir barış gücü oluşturulması yönünde ciddi emek verdi. Amaç; askeri caydırıcı güç oluşturmaktı ama diğer ülkelerden destek bulunamadı.
Türkiye siyasi iradesi ve toplumu; mitinglerle, boykotla, medyasıyla her zaman soykırımı gündemde tuttu ve bunun için hala mücadele vermekte.
Bununla beraber diplomasi alanında da hala tüm fırsatlar kollanmakta.
Elbette yapılacak başka şeyler de var. Ama hamlenin zamanlaması çok kritik önemi haizdir. Bu açıdan hazırlık, doz ve zamanlama çok iyi hesaplama ister.
FİLİSTİN KAZANACAK
İsrail ve Filistin unutmayın dünden bugüne bir çekişmenin içinde.
Yavuz hırsız, ev sahibini sürmeye ve yok etmeye çalışmakta.
Bu meselede; Altı Gün Savaşları, İsrail’in kuruluşu, 1948 Arap-İsrail Savaşı, İngilizler, Osmanlılar, Eyyubiler, Haçlılar, Romalılar ve hatta Hz. İbrahim Peygambere kadar pek çok şeyi konuşabiliriz.
Fakat teferruata mahal yok.
Bildiğimiz bir gerçek var.
İşgalciler defolup gidecek! Peygamber katilleri yenilecek! Filistin kurtulacak! Mescid-i Aksa özgür olacak.
Hem de çok yakında