Sordum sarı çiçeğe o da evet dedi

Abone Ol

İlk yazı, allı güllü “Q” klavyeden fışkırsa da ve sen gagasıyla petrol bulmuş tavuk gibi yeni cümle buluşlarınla kanat çırpsan da ilk yazıdır işte. Ya şapka koyacaksın ya gazetenin adından mülhem posta. Bismillah cepte, lakin La Havle’nin daha çekici olduğu zamanlardayım. Hasbinallah, dua repertuarına ilk üçten giriş yapıyor.

Şubatın neden 28 çektiği sorusu bir zamana kadar astronomları ilgilendirdi, bir zamandan sonra neden acı çektirdiği sorusunu da bence yürüyen 28 Şubat Nur Serter cevaplamalı. Benim aklımdaki listenin ilk beşi arasında.

Yasak menüsü ve ikna odası servisçiliğini aklıma getirmeye tenezzül bile etmeden daha romantik bir benzetme bulmaya çalışıyorum. 28 Şubat deyince aklıma yara bandı geliyor ve o yara bandını geriye sardığımda kayıtta bir sürü acı, öfke, nefret, mücadele… Sanırım bu yeterli.

İhtişamlı saçmalıklar dalga dalga gelmiş biz de dalga geçmeyi öğrenmişiz. Ama buraya kadar. Bana ayrılan köşenin Ören Bayanı değilim ki ağlak ilmek atarak durumu izah etmeye çalışayım. Galibiyetimin yegâne sebebi, mağlup olduklarını sanan dinazorbaların birinci hamur alçaklıklarıydı geçti bitti. Durmadan naftalin sayacına takılan ihtiyar benzetmelerle mağduriyet tazelemesi yapmayı değil, bizi işgal eden şeyleri yazmanın derdindeyim.

Muhtıralar, bildiriler, postallı capsler, zincire vurulmuş el kol resimlerinden çıkmamızı sağlayan buton neredeyse ilk ben basmak istiyorum o hesap. Hep yazarım buradan da yazayım onların silecekleri o kadar iyi çalışıyor ki tükürmeye yetişemiyoruz. Eee beyin tomografisi isteseler, bağırsak fotokopisiyle idare edecek olanların karşısında şeddeli mağduriyeti anlatma safhasından geçemiyorsak rabbim bize bol bol emniyet şeritleri ihsan eylesin diyorum.

Bir ilahi vardı. Ben doğduğumdan beri imam olan babamın evcil ilahisi. Adı, “Sordum Sarı Çiçeğe”. Nasıl ki veda hutbesini istifa dilekçesi zanneden modern ahkamcılarımız varsa, bu ilahiyi de sarı çiçeğe GBT sorgulaması zanneden cover vaizlerimiz olacaktır. Niye kaybettiğimiz bu ilahide gizli. Biz sarı çiçeğe sorduğumuz soruları ve sarı çiçeğin verdiği cevapları unuttuk. Tesbihte hata olmasın da varsın teşbihte olsun. Bağdaş kurup ara nakaratlarda bolca “Hak Lâ ilâhe illellah” dediğimiz ilahiyi de nakaratı da unuttuk. Sordum sarı çiçeğe, sizde ölüm var mıdır? Çiçek ey dür derviş baba ölümsüz yer var mıdır? Sordum sarı çiçeğe sen kimin ümmetisin, çiçek ey dür derviş baba Muhammed ümmetiyim. Biz bu soruları cevaplamayı değil şıkları görme derdinde olduğumuzdan beri Şubat travmasındayız. Sarı çiçeği alıp rezidans bahçelerinin botanik cümbüşüne gark ettiğimizden beri Şubat travmasındayız. Sarı çiçeğin annem babam topraktır dediği yerlerde hurma ağacına fatura kestiğimizden beri adamlığımız hep Şubat. İster kendi kıyısındaki taşları dökmeye çalışan kalem olarak yaftayı afiyetle yiyelim, ister mağduriyet kreasyonundan melamet hırkasına terfi edelim gerçek bu.

Sorun sarı çiçeğe o da, evet diyecek..