Kültür Sanat

Sosyal devlet anlayışının en güzel uygulama örneği: Anadolu Selçuklu Darüşşifaları

Abone Ol

Öğretim Görevlisi Hatice Kübra Dayı

İnsana hizmeti kutsal bir vazife kabul eden anlayışla ve bu minvalde hastaya olan hizmeti en öncelikli sıraya koyarak “halka hizmet hakka hizmettir” düsturu ile yaklaştıkları gözlenmektedir. Yine aynı şekilde sağlık hizmetlerinin “sosyal devlet” anlayışıyla”, “sosyal sorumluluk” bilinciyle “vakıflar” aracılığı ve vakıf geleneğiyle ön plâna çıktığını ve bu bilinçle sunulduğu gözlemlenmektedir.

Vakıflar, Allah rızasını kazanmak amacı ile vakfedenin amaçladığı doğrultuda insanların yaşamlarını kolaylaştırmak ve sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim, gıda gibi belirli hizmetleri sunmak üzere halkın kullanımına tahsis edilmiş taşınır ya da taşınmaz mallar olarak tanımlanmaktadır. Vakıflar bu yönüyle, sosyal ve ekonomik hayatın şekillenmesinde önemli olmuşlar ve sosyal hizmet kurumlarına dönüşmüşlerdir. İçinde birçok sosyal hizmeti barındıran vakıf müessesesinin tarihte ilk örnekleri sağlık ve eğitim alanlarında görülmektedir.

Amasya Darüşşifası içinden bir görüntü

Darüşşifalar, temelde, birer sosyal yardım kurumu olarak inşâ edilmiş şifahanelerdir ve en çarpıcı özellikleri bu şifahanelerde hastaların tıbbi bakımlarının ve tedavilerinin parasız yapılmış olmasıdır. Bu yönüyle özel olarak Darüşşifalar, genel olarak tüm vakıf eserleri Türk devlet geleneğinde sosyal devlet anlayışının bir tür öncüsü olarak değerlendirilebilmektedir.

İnsanların kaynaklara ve hizmetlere ulaşmalarını sağlamayı amaçlayan sosyal hizmetler, vakıf anlayışında vücut bulmuş; modern sağlık yaklaşımlarının ve toplam kalite yönetiminin temel hedefini oluşturan; insanların etkililiğini, etkinliğini, verimliliğini, sorun çözme ve çözüm odaklı yaklaşım becerilerini geliştirmeyi hedeflemiş, insanların hayatlarını kolaylaştırmış ve toplumun sosyalleşme bilincinin, sağlık düzeyinin ve refahının artırılmasında oldukça etkin rol oynamıştır.

Amasya Darüşşifası giriş kapısı

İlk İslâm bîmâristanının Hz. Peygamber tarafından, Hendek Gazvesi sırasında yaralanan Sa‘d b. Muâz ve diğer yaralılar için seyyar savaş hastahanesi olarak kurulduğu eski İslâm kaynaklarında şöyle anlatılmaktadır: “Hz. Peygamber yaralanan Sa‘d b. Muâz’ı, kendi mescidinde bulunan ve Eslem kabilesinden Rufeyde el-Ensâriyye adındaki kadına ait olan çadıra yerleştirdi. Rufeyde yaralıları tedavi ederdi; kendisini müslümanlardan yaralı ve hasta olanların hizmetine vakfetmişti. Hz. Peygamber, Hendek Gazvesi’nde Sa‘d b. Muâz’a ok isabet ettiği zaman yanında bulunanlara, “Sa‘d’ı Rufeyde’nin çadırına kaldırın ki onu sık sık ziyaret edebileyim” demişti (İbn Hişâm, II, 239; Ahmed Îsâ, s. 9).

Daha sonra İslam tarihinde sağlık alanındaki ilk kurum Emevi Halifesi I. Velid (705-715) tarafından (H. 86, M. 706) tarihinde Şam’da kurulmuştur. Türklerde İslamî dönemde Orta-Asya’da ilk hastahane ise, Karahanlı Böri TiginTamgaç Buğra Karahan’ın, Semerkant’taki evlerinden birini Darü’l-merza (hastahanene) olarak tahsis etmesi ile kurulmuştur. Darü’l-merza, dönemin diğer mimari eserlerinde olduğu gibi tipik dört eyvanlı Orta-Asya evi tarzındadır. Bu özellik daha sonraki Selçuklu darüşşifalarında da aynen kullanılmıştır.

21. yüzyılda modern toplumların bireyi ve tüm toplumu korumak amacıyla refah devletinin işleyişinin en önemli fonksiyonları olan sosyal yardım ve sosyal güvenlik alanındaki modern uygulamaları, tarihimizde yüzyıllar önce vakıf müesseseleri olarak geliştirilmiş; önceleri eğitim ve sağlık hizmeti ile başlayan bu hizmetleri zaman içinde gıda, barınma, su, temizlik hizmetleri gibi alanlarla kapsamını genişleterek, fonksiyonlarını artırmıştır. Yine vakıf anlayışıyla, bugün gerek sağlık hizmetinin sunumunda gerekse sağlık eğitiminde ve gerekse sağlık olayının/sürecinin kendisinin tanımlanması ve yönetilmesinde ulaşmayı hedeflediğimiz Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) “Sağlık sadece hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, bedence, ruhça ve sosyal yönden tam iyilik halidir.” tanımını da içeren kapsayıcı yaklaşımların standardına, yüzyıllar önce Selçuklu Devlet anlayışı ile ulaştığımız görülmektedir. Bireylerin sadece bedenen iyilik halini değil, sosyal ve ruhsal iyilik halini de önemseyen ve buna yönelik hizmetler sunan darüşşifalar, vakıf kültürü içerisinde önde gelen sosyal yardım kuruluşlarındandır.

Amasya Darüşşifası genel görünüm

Genel anlamda hastahane olan darüşşifalar, bir vakıf müessesesi olarak, İslam dünyasında, ücretsiz olarak halkın sağlığı ile ilgilenen ve bunun yanında hoca-talebe ilişkisi içinde tıp eğitimi veren ve bununla birlikte usta- çırak ilişkisi ve “mentörlük yaklaşımlarıyla” uygulamalı eğitime olanak sunan müesseselerdir.

Sadece eğitim değil, aynı zamanda barınma, sağlık hizmeti sunması, her yaştan ve gruptan öğrenciyi kabul etmesi ile fırsat eşitliği sağlaması açısından Selçuklulardaki Nizamiye medreseleri kendinden önceki medreselerden ayrılmaktadır (Çelik, 2016: 15). Dini eğitim yanında tıp eğitimi de veren bu medreselerden ilki Nişabur’da kurulmuş, bu medrese daha sonra Anadolu da Kayseri, Sivas, Aksaray, Çankırı, Tokat ve farklı birçok yerlerde kurulacak pek çok hastane ve tıp fakültesinin temellerini oluşturmuştur (Çantay, 2014: 15).

Bimarhane Tekkesi, Tokat

On birinci yüzyıldan itibaren Türk devletlerinin kurulduğu yerlerde sosyal merkezler yükselmeye başlamıştır. Öğrenim merkezleri olarak yükselen ve eğitimi sistematik hâle getiren bu merkezlerde dini eğitim yanında pozitif bilimler ve tıp eğitimi verilmeye başlanmıştır. Selçuklu Türkiye’sinde sağlık kurumları için çok çeşitli isimler kullanılmıştır. Şifahane, maristan, bimaristan, darüssıhha, darülafiye, darüttıp, darülmerza, şifaiye, bimarhane, tımarhane olarak adlandırılan darüşşifalar (Çantay, 1992: 1-8; Kadıoğlu-Kadıoğlu 2011: 1-7) vakıf kültürü içinde eğitim, gıda, barınma hizmeti veren önde gelen sosyal yardım kuruluşlarından birisidir.

DARÜŞŞİFALARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

13. yüzyılda Konya, Kayseri, Tokat, Sivas, Tokat, Çankırı, Amasya, Erzurum, Erzincan gibi birçok Selçuklu şehrinde darüşşifalar inşa edilerek, sağlık hizmetleri kurumsallaştırılmaya başlamıştır. Bu şifahanelerin (hastahanelerin) bir kısmının yanında tıp medresesinin de bulunması, hizmet verecek hekim yetiştirilmesini sağlamıştır. Böylece hem halk sağlığı hizmeti verilmiş hem de tıp eğitimi sürdürülmüştür (Çantay, 1992: 2).

Bu dönemdeki başlıca darişşifalar: 1. Amasya, Anber b. Abdullah Darüşşifası, (1308) 2. Sivas, İzzeddin Keykavus Darüssıhası, (1217) 3. Kayseri, Gevher Nesibe Tıp Medresesi ve Maristanı (1206) 4. Konya ve Aksaray Darüşşifaları 5. Tokat, Mu’inüddin Süleyman Darüşşifası (1255-1275) 6. Kastamonu, Ali Bin Süleyman Maristanı (1272), 7. Çankırı, Cemaleddin Ferruh Darülafiyesi (1235) 8. Mardin, Necmeddin İlgazi Maristanı (1108-1122) olarak bilinmektedir.

Sivas Keykavus Darüşşifası

Bu hastane ve tıp okullarının giderlerini karşılayacak vakfiyelerinin olması hizmetlerin devamlılığını sağlamış ve böylece vakıflar gelirleriyle asırlar boyu yaşamışlardır. Anadolu Selçuklu dönemi darüşşifaları, eğitim yapıları olan medreselerin plan şemasına sadık kalınarak inşa edilmiş sağlık yapıları olarak meydana getirilmiştir. Mimari yapıları birbirine çok benzeyen eyvanlı ve ravaklı avlulu medrese şeklinde, büyük sağlam yapılar olarak inşa edilmişlerdir (Kılıç, 2012: 66).

Mardin Eminüddin Maristanı, Kayseri Gevher Nesibe Şifahanesi, Sivas Darüssıhhasası gibi bazı darüşşifalar bir bütün olarak içinde medrese, hamam gibi yapıların olduğu külliye olarak adlandırılan yerleşke içinde konumlandırılmıştır. Selçuklu döneminde bu çok amaçlı külliyeler içinde ihtiyaç sahibi insanlara, birçok alanda yönlendirme yapılmıştır. İnsanların hayatını kolaylaştırma amacı ile hem temizlik, hem sağlık, hem de eğitim hizmeti aynı kompleks içinde verilmiştir. Darüşşifalarda yatarak tedavinin yanında, poliklinik hizmeti de verilmiş, şehirden gelip geçenlere ücretsiz tedavi olanağı sağlanmıştır (Altıntaş, 2012: 42).

Aynı zamanda çok kültürlü, çok dinli bir yapısı olan Selçuklu’da bu hizmetlerden Müslüman olan olmayan, kadın, erkek, çocuk, sivil, asker herkese açık kuruluşlar olarak hizmet vermişlerdir.

Tokat Darüşşifası Gök Medrese Kapısı

İnsanın biyo-psiko-sosyal ve mental yönleri olan bir canlı olmasından dolayı, insanın şifalandırılması aşamalarında yani sağlık hizmeti sunumunda bütüncül yaklaşım ilkeleri oldukça önemlidir. 21. Yüzyılda modern sağlık uygulamalarımızın hedefinde yer alan bu yaklaşım, Türk İslâm tarihinde oldukça eski, etkili ve yaygın bir yaklaşım olarak darüşşifa müesseseleri ile 13. yy’da Selçuklu topraklarına hâkim olmuştur. Yine ecdadımız vakıf geleneği ve müesseseleri ile önce insana ve insan gönlüne ulaşmayı hedefleyen teröpatik iletişim ve bütüncül yaklaşım uygulamalarını, sosyal hizmet anlayışıyla birleştirmiş; önce sağlık olayının kendisinin yönetimini ve toplumsal refahı sağlamayı başarmıştır.

Bu uygulamalardan 800 yıl sonra dünya liderleri 25-27 Eylül tarihinde New York’taki BM Genel Merkezi’nde bir araya gelerek, 13. yy’da Türk İslâm medeniyetinde hâkim olan sosyal ve sağlık hizmeti anlayışını yansıtan; 2030 yılına kadar dünyada yoksulluğun tüm boyutlarıyla ortadan kaldırılması ve insanlığın ortak refahının sağlanması için küresel bir hedef olan 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’nde sağlık ve sosyal hizmet ile ilgili uygulamaları hedeflemiştir.