‘Terörsüz Türkiye’ yürüyüşünün hangi aşamasına varsak bizi orada taze bir şüphe karşılıyor. Katedilen yola değil de bilinmezliklerle ördükleri geleceğe bakan gözlerin gördüğü şüphe… Evhamlarla, cesaretsizliklerle, kendine güvensizliklerle beslenen zihinlerin ürettiği komploların, tuzakların, gizli planların ve korkuların doğurduğu şüphe…
Onları tanıyoruz. “Önceki aşamada neden şüphe etmiştim? Peki sonuçta ne oldu?” sorgulamasına ihtiyaç duymadan, dört bir yanına şüpheden duvarlar ördükleri dünyalarında yaşıyorlar. Paranoyaya dönüşünceye, melankoliye varıncaya kadar şüphe duymaya devam ediyorlar. Şüphe onlar için güvenli liman.
ŞÜPHE TRANSFERİ
Yurt içindekiler bittiğinde, terörün bir ucunun uzandığı komşu Suriye’den şüphe transfer ediyorlar. Oysa Suriye’de işler beklenenden daha iyi gidiyor. Şaşırtıcı bir hızla toparlanıyor Suriye. İdlib’de kurulan model, ülke geneline yayılarak Suriye’yi normalleştiriyor. Stratejik adımlarla ülkenin düzeni sağlanırken buna paralel biçimde, Ahmet Şara’nın uluslararası itibarı yükseliyor. Ahmet Şara, en son Fransa’da ağırlandı. Sonra Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da Trump ile görüştü. Trump, Katar ve Suudi Arabistan liderlerinin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşünü alarak Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılacağını açıkladı.
Anadolu Ajansı gelişmeyi, “Trump için küçük, Suriye için büyük bir adım” başlığı ile duyurdu. ABD’nin, iplerini İran’a ve Rusya’ya kaptıran Esed Suriye’sini sıkıştırmak için 2004 yılında başlattığı, 2011 yılında genişlettiği yaptırımları kaldırma kararı Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Bu kararla Suriye’nin normalleşmesi, güçlenmesi, istikrara kavuşması, merkezî hükûmetin Suriye’nin tamamına hâkim olması, ulusal birliğini kurması kolaylaşacak. SDG de dâhil olmak üzere, silahlı bütün yerel güçlerin Suriye ordusuna dâhil olması hızlanacak. Bu ise ‘Terörsüz Türkiye’ yürüyüşünde bir aşamanın daha geçilmesi, Suriye üzerinden devşirilen bir şüphenin daha dayanaksız kalması demek.
ŞÜPHENİN FAZLASI
Kendi sınırları içinde kaldığı müddetçe şüpheden şikâyet edemeyiz. Korumak istediklerine dair endişelenmek, soru sormak ve sonucunda şüphe duymak herkesin hakkı.
Ancak her şeyde olduğu gibi şüphenin de fazlası fazla. Siyasetsizliğin, hedefsizliğin üstünü örtmek için üretilen, başı sonu belli olmayan şüphe, makul konuşma zeminini ortada kaldırıyor.
Yaşananın tam adı, elinde silah olmayanların silahtan vazgeçmemeleri sorunu. Elinde silah olmayanların, elinde silah olanlardan daha çok silahı savunuyor, silaha onlardan daha sıkı sarılıyor olmaları. Bu tutuma, kısa sürede şüphe eşlik etmeye başlıyor.
‘Silahları gömmek’ diye bir tabir var. Korkarım; ellerinde silah tutanlar, silahlarını gömseler bile, şüpheleriyle var olanlar, şüphelerini silahların üstüne dahi gömemeyecekler. Şüphe etmeyi bırakırlarsa iktidara kredi açacaklarını düşünecekler ve pozisyonlarını koruyacaklar. Çözüm sürecinin her an geriye, en başa döneceğine dair şüphelerine yolun sonuna kadar sahip çıkacaklar.
BARIŞIN GÜVENCESİ
Oysa barışın güvencesi herkes yani hepimiz. Konuşan, anlatan, karşısındakine söz hakkı verip onu da dinleyen herkes. “Devlet buraya kadar getirdiyse bundan sonrasını biz tamamlarız” diyebilme yürekliğini gösterecek olan herkes.
Başlığın aslını yazarak bitireyim: ‘Şüphenin fazlasını derine gömmek.’ Çünkü fazlalık şüpheyi zehirliyor. İçine zehir katılan şüphe, gerçek bir şüphe olmaktan çıkıyor. Bitmek tükenmek bilmeyen sahte şüpheler zinciri yürüyeceğimiz yönü karartıyor.