“Tedirginlik çağı”nın aktörü komplocular, medyumlar/medyumvariler…

Abone Ol

Yeterince farkında mıyız bilmem; ama dünyanın geldiği bilgi ve teknoloji seviyesine rağmen konvansiyonel ya da yeni medya araçlarında, bilim insanlarından çok daha fazla ilgi gören bir güruh var…

Bunlar, ispatı mümkün olmayan vehimlerden, tabir yerindeyse “putların alacakaranlığı”ndan insanlara seslendikleri için dikkatleri üzerlerine topluyorlar…

“İnsan bilmediğinde/tanımlayamadığından korkar” temelinde, sürekli olarak insanların bilmesine ya da ispatlamasına imkân olmayan vehimleri tedavüle sokarak, tedirginliği ve korkuyu diri tutmayı da başarıyorlar maalesef; çünkü hep var kalabilmeleri için bu korkuyu kendi yöntemleriyle diri tutmak zorunda olduklarını çok iyi biliyorlar…  

Sağlam bir “laf ebeliği” ile donatılmış ve insanların tedirgin olduğu/olabildiği alanlardan, özenle seçilmiş konuların geleceği üzerine adeta nokta atışı yapan bu komplocu ya da medyumlar; diğer bütün yalancılar gibi, insanlara tam da duymak istediklerini söylüyorlar…

İspatı mümkün, kaynağı gösterilen hiçbir bilgiyle ilgilendiklerini görmedim; “bozacının şahidi şıracı” kabilinden bir başka komplocuya ya da medyuma isnat etmenin dışında…

Allah aşkına; dünyada yaşanacaklara dair kesin yer, yıl hatta saat bildiren beşeri ya da ilahi bir ilim dalı varda biz mi kaçırdık; Allah’ın geleceği “bilme” konusundaki kesin hükmüne rağmen…

Madem işler bu kadar kolaydı, o zaman niçin o müthiş beyinler binlerce yıldan beri insanlığı aydınlatmak adına, ilmi usullerle “debelenip” duruyorlar…

“Erdem, hırpalandıkça şahlanır, kalkınır” diyerek, ilmin meşakkatli yolarına dalanlar, bu insan aklıyla alay edenlerden da mı az zekiydi ki, işleri bu denli “basit” yollardan halledemediler…

İşinin hakkını veren, usul-erkân nedir bilen herkesi tenzih ederek söylemeliyim ki -sırf izleniyorlar diye- hiçbir rasyoya dayanmayan, sınırları çizilmemiş hatta “niyetlenen” herkesin, isminin önüne rahatlıkla yazdığı/yazdırabildiği stratejist, araştırmacı, kişisel gelişim uzmanı sıfatlarına, mümkün olan en yüksek hassasiyetle yaklaşma işi, onları kitlelerle buluşturacak olan medya platformlarınındır; astrolog ya da medyum sıfatlarının yerinin ne olduğunu söylemeye dahi gerek yok sanırım…

Çünkü bahsettiğim tedirginlik çağının körükleyicileri, bu “muğlak” sıfatların altına saklanarak ulaşıyorlar zihinlerimize…

“Uzayan gece, kısalttığı günün ışığından çalarak çoğaltır karanlığı” misali, onlar da duru ve dingin zihinlerimden çalarak artırıyorlar tedirginliğimizi…

Bu tip sıfatların altında yatan “bilgi”nin nerelerden akredite edilebileceği; o şahısların iddia ettiği sıfatın hangi alanı ve hangi usulle analiz ettiği de bellidir oysa…

Bu figürler, toplum olarak tutunacağımız her türlü değerimizi tahrip ediyorlar; üstelik ayaklarımızı yerden kesen, kendilerine hayran bırakan bir illüzyonla…

Oysa kapitalizmin boşalttığı değerlerin yerini dolduramadığı için savrulan modern-seküler insanın “sersemleşmiş arama” halini çok çabuk fark eden bu aymazlığın, ilkel kabilelerin tutumlarından ne farkı var…

Yoksa her şeyi, bedelini ödeyerek satın alacağını zanneden kapital sahibi bu yöntemle, bedeli tayin edilemeyecek büyük değerler satın almanın derdinde midir?

Nasıl olsa bu aymazlar -bir soran bulduklarında- hangi doğacak olana don biçmiyorlar ki…

Derdim belli benim…

Daha iyisini yazamayacağım için hem derdimi hemde bu aymazların bize ve insanlığa verdiği zarı, bundan nasıl kurtulmamız gerektiğini, yaklaşık bin yıl öncesinden bugüne ve bu gibilere seslenen Seneca’ya söyletelim o zaman: “Bak şöyle oluyor Lucilius’um: Başkasının kanısına hemen uyuveriyoruz, bizi korkuya düşüren nedenleri eleştirmiyoruz, aslını araştırmıyoruz ama titriyoruz korkudan ve tersyüz oluyoruz; tıpkı bir sürünün kaldırdığı tozu dumanı görünce korkan ya da bilinmeyen bir kişinin çıkardığı bir söylenti yüzünden ürküp ordugâhtan kaçan askerler gibiyiz. O boş söylentiler, nasıl olup da daha fazla panik yapıyor bilemiyorum; çünkü gerçeğin bir ölçüsü, bir sınırı vardır. Bilinmeyenden gelen her bilgi, bir tahmine, ürkek bir ruhun keyfine göre değerlendirilir. Hiçbir korku, panik oluşturan kuşku kadar zararlı, gemlenemez değildir. Öteki korkularda mantık yok olur; bu korkuda zihnin olanca yetisi silinir tamamen…”

Tedirginlikten kurtaracaklarını iddia ederek asıl bizi tedirginliğe sürükleyen bu aymazlığı fark ettiğimiz gün çok daha huzurlu olacağız; en azından bugünden daha huzurlu…