Tezkangiller ve hezeyanları

Abone Ol

“Gazeteci” Mehmet Tezkan köşesinde, Cumhurbaşkanlığı uçağına binen gazetecilere bir iftira yöneltmiş, gazetecilerin tümünün birden iradesini yok saymış.

Tezkan’a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorduğumuz sorular, İletişim Başkanlığı tarafından hazırlanarak elimize tutuşturulmuş sorularMIŞ ve Erdoğan da zaten soruları bildiği için tempolu biçimde soruları cevaplıyorMUŞ.

Kendi adıma cevap vereceğim. Aslında marjinal bir kurumun, kendini güncelleyemeyen demode gazetecisine cevap vermem ama Türk medyasındaki “geçmişi belli” gazetecilerinin; “köpeksiz köyde değneksiz gezme” halet-i ruhiyesine girmelerini istemem. O nedenle okuyucularıma söyleyeyim, “cevap vermeseydiniz keşke” demeyin lütfen:)

“Kişi kendinden bilir işi” demişler. Tezkan kimdir? 28 Şubat Darbesi’ne giden yolların, medya üzerinden taşlarının döşendiği yıllarda, Star TV genel yy. koordinatörü olan zattır kendisi. Muhafazakarların fişlendiği, ötekileştirildiği, namaz kılan çocukların düşman gösterildiği, kurgu ve yalan haberlerin her akşam halka boca edildiği bültenler, acaba kim tarafından ellerine sıkıştırılıyordu? Darbecilerden talimat alan bir gazeteci olarak bugün konforlu koltuğundan bize hangi hakla böyle bir ithamda bulunuyor? Bu ithamı, bu iftirayı reddediyor ve kınıyorum. Hayatım boyunca ki 16 yaşında başladım mikrofon başında program sunmaya.. Yalan, iftira, kurgu ve etik olmayan hiçbir programın hiçbir haberin altına imzamı atmadım. Dinimin, vatanımın, bayrağımın, milletimin aleyhine asla yazıp-çizmedim. Aksine bu değerlerimin tümüne birden elimden geldiğince katkı vermeye gayret ettim. Mesleği rant aracı olarak asla kullanmadım. Helal daireden asla çıkmadım. Mehmet Tezkan söylesin bakalım… Bu kriterlerin kaçının altına kendi imzasını atabilir acaba? Mesleki etik, bu “sözde gazeteciler” için ne ifade ediyor? Fondaş gazeteciler tabiri altında maaşa bağlanan gazetecilerden, belediyelerin imkanlarını ceplerine dolduranlardan kurumunun şaibeli durumuna kadar verecek cevabı yok!!!

Yani kısaca benim iş tutma tarzımla Tezkan’ın gazetecilik “tarzı” çok farklı. O nedenle benim etik ve çerçevesi çok net olan gazetecilik anlayışımla empati kurması çok güç. Tezkan için söyleyeyim; “Herkesi kendin gibi bilmek” insanı işte böyle savrulmuş ve komik duruma düşürür. Aklı olan bu gibi söylemlere girişmesin. Çünkü “uçağa binen” diye tabir edilen gazeteci arkadaşlarımızın donanım, tecrübe ve mesleki ahlaklarını tartabileceklerini düşünmüyorum.

HEZEYANLARIN PSİKOLOJİK ARKA PLANI

Şimdi gelelim Tezkan’ın temelsiz iddiasının psikolojik analizine…

Tezkangillerin zaman zaman ortaya attığı iddialar elbette Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik de oluyor. Peki bu “çamur at izi kalsın” anlayışının arka planında ne var?

Birincisi; Tahayyüllleri yetmiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok yoğun, aksiyoner ve üretken temposuna akıl sır erdiremiyorlar. Bu başarıyı lekelemek adına da böyle ipe sapa gelmez tezviratları sıralayarak köşe yazısı yazdıklarını düşünüyorlar!! (Düşünmek fiili, bilemedim şimdi!!)

İkincisi; Anlamakta güçlük çekiyorlar, agresifleşiyorlar. Bir dönem İYİ Parti’de siyasete soyunmuş bu “gazeteci” ve kesimi,  FETÖ’nün, PKK’nın, içerden ve dışardan onca fitnecinin saldırısına, dezenformasyonuna rağmen medyada psikolojik üstünlüğü ele geçirememenin agresifliğini yaşıyor. Ve neden başaramadıklarını anlamlandıramıyorlar. ABD’den gelen bin dolarlar, yardımlar, fonlar etkisiz kalıyor. Medyada psikolojik üstünlük ve etkili olma başarısı bu marjinallerde değil.

Üçüncüsü; Kıskançlık psikoloji. Meslekte argüman üretmek yerine ona buna saldırarak popüler kalmayı amaçlamak tam bir hastalık ve kolaycılıktır. Hayatım boyunca hedefimde; fikirler ve olaylar olmuştur. İnsanlarla uğraşmak, ‘küçük düşünmek’ten başka bir şey değildir. Sorunu olanlara geçmiş olsun diyorum. Her ne kadar çaresiz bir hastalık da olsa biz nezaketimizden ödün vermeyelim.

Dördüncüsü; Hazımsızlık söz konusu. Bu cenahla alakalı “karnım dolu” derler ya..

Bu cenahla alakalı tonlarca hatıram var. Tek tek isim vererek sayabilirim. Buraya sığmaz seri köşe yazısı yazmam icap eder. Bunların bize yaptığı ayrımcılık ve ötekileştiriciliğin haddi hesabı yok. O devasa medya plaza kurumlarının kapısını, röportaj almak için gelen bir başörtülü gazeteciye bir kere olsun açtılar mı acaba? Veya çok çok “duayen” gazeteci abi ve ablaları başörtülü gazeteciye, sırf başörtülü olduğu için röportaj vermeyi reddetti mi acaba?

Şimdi kalkmış konforlu koltuğundan bize laf sayıyor…

Hazımsızlık! Milli manevi değerleri yüksek gazetecilerin ön planda olması rahatsız ediyor. Daha çok rahatsız olacaksınız!

Beşincisi; Depresyon! Bu yorum kişiye özel değil. O malum medya kesimine yönelik. Marjinal köşelerde yer bulup ancak yazabiliyorlar, resmi davetlere çağıran yok. Demode kaldılar, kimse yüzlerine bakmıyor. Bir bunama ve depresyon hali.

Eski diksiyon hocam bu cenahtan bir beyefendiydi. Şu sözünü unutmadım; “ Devlet parasıyla dünyayı gezmek kadar güzel bir şey yoktur.” İşte bunların bütün derdi de bu. Gezmek, tozmak, eğlenmek.. Ama devlet parasıyla! Hanımlar, beyler! Medyada iş yapmak sorumluluk ve prensipli olmayı gerektirir. Eski düzen bitti. Yeni düzende iş üretmeyen, milli bakış açısına sahip olmayan, prensipli olmayan kimsenin yüzüne bakmıyoruz. Kendi adıma yazıyorum. Böyle!