Video Kasetlerin Gölgesinde

Abone Ol

Bir dönem vardı ki, televizyonun karşısında diz çöküp TRT’nin cumartesi kuşağını beklerdik. Şimdi o görüntüler TikTok akışlarında, YouTube nostalji videolarında yeniden karşımızda. 90’lar, 2000’lerin başı, hatta biraz daha ileri gidersek 80’ler… Hepsi yeniden popülerlik kazanıyor. Ama bu dönüş gerçekten bir özlem mi, yoksa iyi bir pazarlama stratejisi mi?

Nostalji, sadece bir geçmiş özlemi değil, aynı zamanda belirsiz bir bugünden kaçış şekli. İnsanlar geçmişteki basitliğe, sıcaklığa, analog dünyaya sığınıyor. Oysa ki o yıllar da kendi içinde karmaşıktı. Fakat hafıza bizi kandırmayı sever. Her şeyi yumuşatır, eksikleri efsaneleştirir. Sonuç: "Ah ne güzeldi o günler!" kalıbı.

Moda markaları, müzik grupları, sinema endüstrisi bu duygunun farkında. Bu yüzden eski diziler yeniden çekiliyor, albümler “remastered” oluyor, kaset tasarımlı bluetooth hoparlörler piyasaya sürülüyor. Her şey, geçmişin yeni paketlerde yeniden satışa sunulması.

Hollywood’a bakınca bu durum daha net görünüyor. Yeni bir senaryo yazmaktan çok, eskisini yeniden çevirmek daha cazip. Çünkü biliniyor: O film bir zamanlar sevildi. İnsanlar bir kez daha izler. Risk daha az, kazanç daha fazla.

Ama bu her zaman işe yarıyor mu? Hayır. Çünkü bir hikâyeyi yalnızca dekor olarak geri getirmek yetmez. O dönemin ruhunu da yakalamak gerekir. Aksi takdirde ortaya çıkan şey bir süslemeli replikten öteye geçemez.

Yeni nesil müzik üreticileri, eski usul kayıt tekniklerini taklit eden “lo-fi” akımlarıyla listelerde yer buluyor. Plaklar tekrar moda, walkman’ler koleksiyon objesi. Ancak işin ilginç tarafı, bu tarzı benimseyenlerin birçoğu o dönemi hiç yaşamamış kişiler.

Yani ortada gerçek bir anı yok, ama estetik bir ilgi var. Bu, geçmişin biçim olarak sevildiğini ama içerik olarak tam anlamıyla yaşanmadığını gösteriyor. Nostalji burada artık bir yaşantı değil, bir aksesuar.

Yazarlar da bu rüzgârdan payını alıyor. Son yıllarda yayımlanan romanlarda, özellikle gençlik dönemlerini anlatanlar artmış durumda. “O zamanlar cep telefonu yoktu” cümlesi neredeyse her nostaljik romanda yerini alıyor.

Bu da gösteriyor ki, teknolojiyle değişen dünya algısı, insanları geçmişin daha az bağlantılı ama daha çok bağlı olduğu zamanlarına yöneltiyor. O dönemlerde ilişki kurmak zordu ama kurulan bağlar daha derindi.

Nostalji her zaman vardı ve olacak. Ama son yıllardaki gibi endüstriyel bir şekilde paketlenip satılması yeni bir durum. Artık bir dönemi hatırlamak, sadece kişisel bir duygu değil; aynı zamanda bir tüketim şekli.

Retro tişörtler, eski tip gözlükler, CRT ekran görüntüleriyle tasarlanmış telefon duvar kâğıtları... Bunların hepsi geçmişe duyulan ilgiyi bir stil haline getiriyor. Ama stilin altı dolu mu, işte orası tartışmalı.

Geçmişi hatırlamak, değerli bir şey. Ama sürekli olarak eskiye sığınmak, bugünü yaşamamayı da beraberinde getiriyor. Nostalji bir kaçış noktası olabilir ama bu kaçışın nereye çıktığı da önemli.

Gerçekten geçmişi anmak istiyorsak, onu olduğu gibi, eksikleriyle, fazlalarıyla hatırlamak gerek. Yoksa yalnızca “o dönem böyle giyiniyorlardı” diyerek özlemi bir kostüm partisine çeviririz.