Yanan ormanlar değil, ciğerlerimiz, canımız, insanlığımız...

Abone Ol

Her yaz mevsimi, yüreğimize düşen tarifsiz bir acıyla kavruluruz.

Nedeni her ne olursa olsun, ister kasıtlı bir elin eseri, isterse insanoğlunun vurdumduymazlığından neşet eden bilinçsizlik olsun, olayın vahameti zerre miskal değişmez.

Yanan sadece ormanlar değil; alevler yükseldikçe ciğerlerimiz, canımız, toprağımız ve insanlığımız da tutuşuyor.

Her bir ağaç, sanki bizden bir parça koparıyormuşçasına yanarken, içimizdeki o kadim vicdan sızlıyor.

Yeşilin yerini kızıl bir kâbus aldığında, nefesimiz daralıyor, adeta geleceğimizden çalıntı anlar yaşıyoruz.

Bu nasıl bir vicdansızlıktır ki, nasıl bir vurdumduymazlıktır, nasıl bir bilinçsizlik, nasıl bir eğitimsizlik, nasıl bir insanlık dışı haldir ki, bu durumun verdiği sebebiyet neticesinde on binlerce, yüz binlerce masum hayvan da bu alevlerin ortasında can veriyor.

Yeryüzünün bu sessiz sakinleri, insanoğlunun ihmali ya da kasıtlı eylemleri yüzünden tarifsiz acılarla yok olurken, insanlık vicdanı buna nasıl kayıtsız kalabilir?

Bu yangınlar, sadece ağaçları değil, merhametimizi, şefkatimizi, insafımızı ve insanlığımızı da küle çeviriyor.

Kendi yaşam alanımızı kendi ellerimizle yaşanmaz kılmak, bindiğimiz dalı kendi ellerimizle kesmekten farksızdır.

Türkiye’de cezaların caydırıcı nitelik kazanması, yapılan caniliklerin bedelinin ağır olması, kötülük yapacakların yapacağı kötülüğü bir değil, bin defa düşünmesi icap eder.

Durum böyle olmazsa yapanın yanına kâr kalıyor yapılanlar, vicdanlar teskin olmuyor, adaletin tecellisine olan inanç zayıflıyor.

Cezasız kalan her zulüm, yeni zulümlere davetiye çıkarır, toplumsal ahlakı derinden yaralar.

Bu vahşetin sorumluları, sadece ateşi yakanlar değil, aynı zamanda bu ateşi besleyen duyarsızlık ve ihmallerdir.

Ciğerlerimiz yanarken, gelecek nesillere bırakacağımız miras, sadece küller ve pişmanlıklar olmasın.

Bu fütursuzluk devam ettikçe, bedelini tüm insanlık ödeyecektir.

Yangınlar, ya bir ihanet ya da insanlığın doğayla kurduğu çarpık ilişkinin acı bir yansımasıdır.

Kendi kısa vadeli çıkarlarımız uğruna, emanet bilinciyle hareket etmek yerine, yeryüzünün kaynaklarını hoyratça tüketmek, geleceğe dair tüm umutları da yakmakla eşdeğerdir.

Oysa bizler, yaşatma sorumluluğuyla donatılmış varlıklarız.

Bu topraklarda huzur bulmak, birlik ve dirlik içerisinde yaşamak istiyorsak, aklımızı başımıza almalı, vicdanımızın sesine kulak vermeliyiz.

Yangınların küle çevirdiği her şey, bize insan olmanın ve yaşatma erdeminin ne denli önemli olduğunu fısıldıyor.

Anlayabilene...