Yapay Zekâ ve Vicdanın Sınırı

Abone Ol

Yapay zekâ artık yazıyor, çiziyor, konuşuyor, hatta karar veriyor. Ancak tüm bu gelişmelerin içinde bir eksik var: vicdan. Çünkü vicdan, öğrenilemez; yaşanır. Makineler bilgiyle beslenir ama empatiyle değil. Bu yüzden geleceğin en büyük sorusu “teknoloji nereye gidiyor?” değil, “insan kim kalacak?” olmalı.

Bugün hayatımızın hemen her alanında algoritmalar karar veriyor: neyi izleyeceğimizi, neyi satın alacağımızı, hatta kimi dinleyeceğimizi… İnsan düşünmeyi bırakıp tercihlerinin sorumluluğunu bir yazılıma devrediyor. Bu görünmez konfor alanı, farkında olmadan bizi edilgenleştiriyor. Oysa insan, özgür iradesiyle var olur; kendi muhakemesiyle olgunlaşır. Yapay zekâya bıraktığımız her karar, biraz daha bizden bir parça götürüyor.

Teknoloji insanın hizmetinde kaldıkça faydalıdır. Ancak onu bir otoriteye dönüştürdüğümüzde, insani değerler tehdit altına girer. Yapay zekâdan korkmak yerine, onu anlamak ve etik sınırlarını belirlemek gerekir. Çünkü tehlike teknolojide değil; onu kontrolsüz kullanan zihinde gizlidir. Vicdanı olmayan bir akıl, yönünü şaşırır. Bu yüzden ilerlemenin pusulası teknoloji değil, ahlak olmalıdır.

Bir gün makineler bizden daha zeki olabilir ama bu, onları “insan” yapmaz. Duygular, merhamet, yaratıcılık… Bunlar hâlâ insana ait ayrıcalıklardır. Gerçek ilerleme, insanın kalbini koruyarak teknolojiyle yürüyebilmesidir. Her şeyin otomatikleştiği bir çağda, duygularını diri tutabilen kişi, en insani direnişi gösterendir.

Yapay zekâ çağına girerken unutmamamız gereken şey şu: Geleceği makineler değil, kalbiyle düşünen insanlar şekillendirecek. Zira insanın elindeki en büyük güç bilgi değil; vicdandır. Bilgi yön verir, ama vicdan o yönün doğru olup olmadığını söyler. Ve eğer vicdan susarsa, en gelişmiş teknoloji bile insanı kurtaramaz.