Yorulduk Ama Dinlenmeyi Unuttuk

Abone Ol

Modern insanın en büyük sorunu yorgunluk değil, dinlenememek. Fiziksel olarak duruyoruz belki ama zihnimiz sürekli çalışıyor. Telefon ekranı kapanıyor, ama düşünceler kapanmıyor. Gün bitti sanıyoruz; oysa içimizde hâlâ yapılacaklar listesi dönüp duruyor. Bitmeyen hedefler, ertelenen hayaller, yarına bırakılan yorgunluklar… Zihin, geceyi bile mesaiye çeviriyor.

Dinlenmek, yalnızca uzanmak değildir. Zihni susturabilmek, vicdanı rahatlatabilmek, “bugünlük bu kadar” diyebilmektir. Ancak üretkenlik baskısı, insanı kendine bile hesap verir hâle getirdi. Dinlenince suçluluk hisseden bir nesil yetişti. Bir şey yapmadığında kendini değersiz hisseden, durduğunda geri kaldığını sanan insanlar… Oysa insan, makine değildir; fişi çekildiğinde yenilenmez, aksine tükenir.

Sürekli meşgul olmak bir meziyet gibi sunuluyor. Hâlbuki bu hâl, insanı içten içe kemiren bir yorgunluk doğuruyor. Dinlenemeyen zihin, doğru karar veremez; dinlenemeyen kalp, sevmekte zorlanır. İnsan bir süre sonra hayata karşı tahammülünü kaybeder. Küçük şeylere öfkelenir, büyük şeylere karşı hissizleşir.

Oysa insan durmadan yenilenemez. Toprak bile nadasa bırakılır. Sürekli çalışan zihin, bir süre sonra berraklığını kaybeder; duygularını yönetemez, hatalar yapar, kırılır ve tükenir. Dinlenmek, üretkenliğin düşmanı değil; onun gizli kaynağıdır. Sessizlikte toparlanan düşünceler, durgunlukta güç kazanan ruhlar vardır.

Belki de yeniden öğrenmemiz gereken şey çok basit: Durmanın da bir hak olduğu. Dinlenmenin tembellik değil, hayatı sürdürebilmenin şartı olduğu. Kendimize zaman tanımadığımız her gün, hayattan biraz daha uzaklaşıyoruz. Çünkü insan dinlenmeden güçlü olamaz; durmadan, yolunu da bulamaz.