“Yüce kişilik” olarak Netanyahu’ya “Bin yıllık krallığı” kurmanın rolünü verdiler

Abone Ol

İsrail, dini argümanlara odaklı politika üreten sapkın, bağnaz ve mutaassıp bir terör yapısıdır.

Ve bu yapı istikrarlı bir şekilde hedeflerine odaklanarak özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde ekonomiden siyasi çevrelere kadar etki oluşturmuştur.

İsrail’in Gazze’deki canice yaklaşımlarını ve Ortadoğu’daki kuralsız savaşını çözümlemenin yolu; Evanjelist ve Siyonist metinleri irdelemekten geçer.

Ben de öyle yaptım. Kendini Amerikan kaynaklı olarak “evanjelik medya yapımcısı” şeklinde tanıtan siteleri taradım.

Önüme çıkan bilgiler ve söylemler şoke edici idi.

Yazarların yaklaşımlarında Netanyahu’yu yüceltme var. Kimileri Netanyahu’yu son İsrail Başbakanı olarak görüyor ve Netanyahu’dan sonra bayrağı/asayı bekledikleri, sözde Mesih alacak. Ve Ortadoğu’daki yaşananların temelinde, Netanyahu’nun Mesih'in gelişini hızlandırmak istemesi ve Tanrı'nın iradesiyle ilerlemek için bir şeyler yapmaya çalışması yatıyor.

Sitedeki analistler, Netanyahu’nun Orta Doğu'daki en önemli kişisi haline geldiğini yazıyor ve onun tercihlerinin Beyaz Saray'da ve siyasi iktidar koridorlarında yankılandığını ifade ediyorlar.

Bu ifadeleri okuyunca gördüğümüz sahneleri analiz ederken yazıp çizdiklerimizin ne kadar doğru olduğunu düşündüm.

Zaten hepimiz gözlerimizle şahit olmadık mı?

Netanyahu, Gazze soykırımı devam ederken 200 gazeteci öldürmüş ve 700 kez hastane bombalamış bir katil olarak ABD’de ağırlandığında, meclisteki konuşmasında 90 kez alkışlanmadı mı?

ABD Başkanı olarak Trump, Netanyahu’nun oturacağı koltuğu çekerek Netanyahu’ya yüksek hürmetini göstermedi mi?

Evet, bu sahneler zaten her şeyi açıklıyordu.

Bizim için lanet olası bir pislik konumundaki “zat” Amerikan çevrelerinde “yüce kişilik” olarak itibar görüyor.

ORTA DOĞU’DAKİ SALDIRGANLIK ARTIK GERİ DÖNDÜRÜLEMEZ!

Bu satırları yazmak istemezdim ama realite bu şekilde önümüzde duruyor.

Gerçeği fark etmek, temkinli olmak ve daha hızlı hazırlık yapmak için net ve sarih biçimde yazıp çizmeliyiz.

Bakınız ne oldu ve ne olması için uğraş veriliyor. İsrail penceresinden yine olaylara bakalım.

İsrail’de bir “kızıl düve/inek” meselesi var.

Bu hayvan doğduğuna inanıldığı vakit işte dananın kuyruğu o zaman kopuyor. Şöyle açalım.

Kusursuz kızıl düvenin doğması demek; Tapınakçı, Siyonist ve radikal Yahudilerin inanışına göre; hayvanın kurban edilmesiyle birlikte şu gelişmelerin hayata geçmesi demektir; Mescid-i Aksa’nın yıkılarak onun yerine Süleyman Tapınağının inşası, Mesih’in gelmesi, büyük din savaşının başlatılması yani sadece Yahudilik taraftarlarının sağ kalacağı bir savaşın yürütülmesi ve neticede bin yıllık Yahudi krallığının kurulması. Netanyahu’yu da İsrail’i bu sürece götüren lider olarak tasavvur ediyorlar.

Kızıl düve meselesi Siyonistler için madem bu kadar sembolik, biraz detay verelim.

İSRAİL’İN POLİTİKALARINI BELİRLEYEN İNANIŞ NE?

Yahudilikteki kutsal kitaplara göre "tamamen kızıl, kusursuz, özürsüz, iki yaşını doldurmuş" düvenin Doğu Kudüs'ün Zeytin Dağı bölgesinde Mescid-i Aksa'ya bakan bir arazide kurban edilmesi gerekiyor.

Yahudilerin arınma ritüellerini gerçekleştirmek için kırmızı/kızıl ineği arayışları, 1948'de Filistin'de işgalci İsrail rejiminin kurulmasından itibaren başlamıştır.

Bu ineğin bulunması için oluşturulan Tapınak Hareketi, Tapınak Enstitüsü’nü kurmuştur. On yıllardır süren çalışmalar sonrası aranan özellikleri taşıyan inekler 2022 yılında Teksas’ta tespit edilmiştir.

Tapınak Hareketi, bu inekleri ABD'nin Teksas kentinden Filistin topraklarına taşımışlardır. Enstitü hahamlarının kızıl inekler için 500 milyon dolar ödediği iddia ediliyor.

İneklerin Batı Şeria'da bekletildiği biliniyor. Esasen Tapınak Hareketi, ineklerin kurban tarihini ineklerin üç yaşına girmiş olacağı, 10 Nisan 2024 olarak ilan etmişti. Bu açıklama 2023 yılının ilk aylarında yapıldı.

Bu gelişmenin üzerine Filistinlilerden açıklama gelmişti.

Hamas’a bağlı Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, kızıl düvelerin endişe verici olduğunu, potansiyel kurbanların "tüm bir milletin duygularına yönelik saldırı için tasarlanmış iğrenç bir dini efsane" olduğunu söyledi.

Filistin Diyanet İşleri Danışmanı Mahmud Habbaş, “Kurban veya inek kesmekten bahsetmek, İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırgan ihlallerinin devamıdır. Filistinliler, bedeli ne olursa olsun bunun gerçekleşmesine asla izin vermeyecek.” dedi.

Kudüs Vali Yardımcısı Abdullah Siyam ise inek kesme meselesinin, Arap ve İslam dünyasında çok büyük etkilerinin olacağını dile getirdi ve bu tür eylemlerin gelecekte tüm bölge için zor sonuçlar doğuracağının altını çizdi.

Öyle de oldu.

Yahudiler ineği kesmeden Filistinliler hamle yaptı ve Aksa Tufanı Operasyonu’nu gerçekleştirdi.

Hamas bu hamleyi yapmasaydı, Yahudiler ineği kurban edecek ve Mescid-i Aksa’yı yıkmaya yelteneceklerdi. Ardından ise tüm bölgeye savaş açıp, Mesih’in geldiğini ilan edip Filistin topraklarını Yahudiler dışındaki herkese haram ilan edeceklerdi. Ve Süleyman Tapınağı’nı inşa edip sözde bin yıllık krallığı kurmaya girişeceklerdi.

Planları buydu ama planı ilk etapta Hamas bozdu.

Şimdi kızıl ineği kurban edemeden bölgede o ülkeden bu ülkeye sataşıp durmaktalar.

Filistinlilerin bu efsanevi direnişi varken elbette Siyonistlerin hayalleri gerçekleşmeyecek.

Ve fakat İsrail’in şu dakikadan sonra durmayacağını düşünüyorum.

Çünkü onlara göre dini semboller neşet etti. İnek doğdu ve bu, onlar için aynı zamanda bir vaat demek. İsrail’in politikalarını belirleyen inanç işte bu.

Siyonistler kendi amaçları için savaşacak, Müslümanlar da izzetleri ve Mescid-i Aksa’yı korumak için.

Bazı şeyler kaçınılmazdır.

Elbette inanan Müslümanlar galip gelecek. Ama çetin sınavlar, tüm coğrafyayı bekliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını bir de bu açıdan bir kere daha okuyunuz ve üzerine düşününüz.
Recep Tayyip Erdoğan: "Türkiye olarak bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına izin vermeyeceğimizi burada önemle vurguluyorum. Gazze halkının açlıkla cezalandırılmasına, Batı Şeria'da, devlet ve yerleşimci terörüne, Mescid-i Aksa ile semavi dinlerin beşiği Kudüs'ün tarihi statükosunu yok etme teşebbüslerine asla seyirci kalmayacağız. İstanbul'un kaderi, Şam'ın kaderinden, Bağdat'ın, Kahire'nin, Sana'nın kaderinden, İslamabad'ın, Kabil'in, Trablus'un, Tahran'ın kaderinden, Mekke ile Medine'nin ve elbette Kudüs'ün ve Gazze'nin kaderinden ayrı değildir. Aramızdaki tutum ve farklılıklarının içinden geçtiğimiz bu kritik dönemde bizlere ayak bağı olmasına izin veremeyiz.