Türkiye’nin kendine yettiği yıllardı…

Ekmeği, meyvesi, sebzesi, eti, peyniri… Bütün gıdalar doğal olarak üretiliyor ve afiyetle tüketiliyordu.

Endüstrinin gıdayı ifsada uğratmadığı zamanlardı…

Türkiye’nin, endüstriyel beyaz un ve beyaz ekmekle tanışması 1948 yılındaki Marshall yardımıyla başlıyor…

Sonrası malum… Geride kalan yıllar bizim için tam bir hezimet! Türk milletine bu tuzağı kuranlardan milyonlarca ton katkı maddesi satın alındı, milyarlarca dolar para kazandırıldı. Bununla da kalınmadı toplum sağlığı tehlikeye sokuldu.

Derken, geldik 2012 yılına… Bir uyanış yılı olması açısından hayli önemli. Beyaz ekmeğe karşı harekete geçilmişti. Tarım ve Orman Bakanlığı ekmekteki kepek oranını artırma kararı almıştı. Bu uygulamayı, ekmeğin sadece tam buğday unuyla üretilme süreci takip edecekti.

Sağlığı gittikçe bozulan ülke insanını hayli heyecanlandıran mezkûr “Ekmek Tebliği”ne göre ekmekteki kepek oranı artırılacak, tam buğday unuyla üretilecek ve tuz oranı da düşürülecekti.

Üzerinden koca bir 12 yıl geçti… Yürürlüğe girdiği 1 Temmuz 2012’den bugüne Ekmek Tebliği ne kadar uygulanabildi?

Uygulanamadı dersem yanılmış olmam! Memleket dört bucak beyaz ekmek işgali altında!

Bütün olumlu adımlara rağmen şunu ifade etmeliyim; sadece kanun çıkarmakla, tebliğ yayınlamakla tüketici sağlığını koruyamazsınız. Koyduğunuz kanunları uygularsanız toplumunuzu korumuş olursunuz.

Beyaz ekmek saltanatı neden yıkılamıyor?

Çünkü o tüketici bilinci oluşmadı; tüketicinin satın alma gücünün zayıflaması, sorgulama cesaretini baskılıyor.

Ya ekmeğin içindeki katkı maddeleri?

İşte en önemli nokta burası…

Beyaz ekmeğe birçok kimyasal madde konuluyor. Bazı bilim insanları sayının 20’yi geçtiğini söylese de ekmek üreticileri 17 katkı maddesi kullanıldığını ifade ediyor.

Bunlardan bazılarını şu şekilde sıralamak mümkün:

E 420 sorbitol. Kıvam artırıcı, tatlandırıcı, nem tutucu... Bebek ve küçük çocuk gıdalarında kullanılması yasak. Fazla miktarlarda alınırsa baş ağrısı, susuzluk, bulantı ve kan şekerinin yükselmesine neden oluyor.

E 928 benzoil peroksit: Unu beyazlatmak için kullanılıyor. Ekmeklere bunlar dışında çeşitli boyalar konuluyor.

E 170 kalsiyum karbonat. Yüksek dozlarda zehirleyici. Safra, böbrek taşı, hemoroit, müzmin kabızlık, fistül kanaması gibi hastalıklara neden olabiliyor.

E 471, E 477 mono ve di-gliseritler ve modifiye edilmiş fırkaları. Bitkisel ve hayvansal olabilir. Domuzdan elde edilenleri de var.

E 920 sistain. İnsan saçından, başta domuz olmak üzere hayvan kılından, tavuk tüyünden elde edilir.

E 280 propiyonik asit, E 281 sodyum propiyonat, E 282 kalsiyum propiyonat, E 283 potasyum sorbat. Koruyucu olarak kullanılır. Migren ağrılarına neden olabilir. Ekmeklerde yaygın olarak kullanılıyor.

E 200 sorbik asit. Cilt kaşıntılarını ortaya çıkartıyor.

E 924 potasyum: Un işleme ajanıdır. Fazla miktarda alınırsa bulantı, kusma, ishal ve sancı yapıyor.

Bugün yediğimiz gıdalar içinde en zararlı olanının beyazlaştırılmış ve zararlı katkı maddeleri içeren ekmek olduğunu düşünüyorum.

Tam buğday unundan yapılmış ekmeklerin birçok hastalıktan koruduğunu bizzat hekimler ifade ediyor. Aksine beyaz ekmeğin ise kanseri tetiklediğini, şeker hastalığına neden olduğunu dile getiren de aynı hekimlerimiz.

Türkiye’de beyaz undan yapılmış ekmeklere “Sağlığa zararlıdır!” ibaresinin yazılması gerektiğini ifade eden aklıselim bilim adamlarımız bile var.

Evlerde tam buğday unundan yapılmış ekmek üretimi özendirilmeli; ilköğretim döneminden başlayarak eğitimin tüm evrelerinde, dizi ve film senaryolarında, çizgi filmlerde, kürsüde, hutbede… Hemen her yerde tam buğday unu kullanımı teşvik edilmeli. Tüketicinin tam buğday ununa erişimi kolaylaştırılmalı.

Bu bir kurtuluş savaşı…

Savaşta nasıl tepki veriyor ve ne gibi mücadele örnekleri sergiliyorsak aynısını yapmalıyız…