CHP tarihi aslında bir “liderlik savaşları tarihi”dir desek abartmış olmayız diye inanıyorum.

CHP’nin İttihat-Terakki’ye dayanan damarının hâlâ cari olduğu en temel meselelerden biri de bu konudur.

Partinin, sürekli bir yol bulma çabası ve seçmenden istediği desteği göremeyişi, parti liderliğini âdeta her CHP’linin, bir isbat-ı vücut aracı olarak görmesine de sebep oldu.

Özellikle son dönemlerde düşük profilli, karizmadan yoksun ve hep kaybeden liderlerin göreve gelmesi de her CHP’liye, “bu işi ben de yapabilirim” cesareti vermiş olmalı.

Kısa bir zaman dilimi öncesine kadar Kılıçdaroğlu-İmamoğlu mücadelesi olarak devam eden liderlik savaşı, konjonktürün de etkisiyle bir anda Özel-İmamoğlu savaşına dönmüş gibi görünüyor.

Ön tarafta gösterilen fotoğrafın aksine; bana göre bugün Özgür Özel’in önündeki en büyük, en öncelikli rakip İmamoğlu’dur.

Özel, bu rakibi aşarak içeride birliği tam anlamıyla sağlayamaz ise dışarıya verdiği mücadelede hep zaafa uğramaya mahkûm olacak.

Zira Kılıçdaroğlu bir türlü net bir tavır koyamadığı, liderlik karizmasını işletemediği için yıldızı parlatılan İBB Başkanı karşısında mağlup oldu.

Özel de liderliğe onunla yaptığı iş birliği sayesinde gelebildi.

Ve hiç kuşku yok ki İBB Başkanı’nın bütün hayali önce CHP lideri olup ardından da cumhurbaşkanı adayı olmak.

Daha önce aşamadığı gerçekler vardı; İBB Başkanlığını bırakamamak gibi.

Bu hakikatlerin çok farkında olan Özel, bugün bütün gayretiyle İmamoğlu engelini aşmak için çabalıyor.

Bunun en büyük delili de kendisine Sayın Erdoğan’ı muhatap seçmesidir.

Zira İBB Başkanı’nın hâlâ gündemde kalmak adına giriştiği bütün çabalar, en çok da Özel’in liderliğini deformasyona uğratıyor.

Özel de bu konuda neler yapabileceğini Kılıçdaroğlu örneği ile göstermiş olan İmamoğlu’nun çok farkında bana göre.

Özel, CHP’nin bu liderlik dikotomisini aşamaz ve İmamoğlu’nun aşındırmalarından kendini koruyamaz ise ikinci bir Kılıçdaroğlu vakası olarak CHP tarihindeki yerini alabilir.

Arka planda kalmayı bir türlü beceremeyen ve içindeki hayale gem vuramayan İBB Başkanı, 45 gazeteciyle yaptığı Roma seyahatiyle bunu bir kez daha ve çok açıktan göstermiş oldu.

Karizmatik lidere sahip bir partide genel başkanı gölgeleyen bir belediye başkanı mümkün olabilir mi?

Zaten liderine tabi bir belediye başkanı da genel başkanını aşacak ve onun önüne geçecek rollere girmez; siyasi etik olarak ya da parti disiplini açısından.

Fakat öyle anlaşılıyor ki İBB Başkanı, liderliğe taşıdığı bir genel başkanın altında kendi benliğini eritmek ve parti ruhunda birleşmek istemiyor.

Kazandığı mevzinin de çok farkında olduğu için konjonktürün önüne atacağı fırsatları kollamaktan da geri kalmıyor anlaşılan.

Bütün bunlar yüzünden CHP seçmeninin kafası da bir türlü netleşemiyor.

Hangi liderin arkasından gideceği konusunda sürekli bir duygusal çatışmayla yaşamaya devam ediyor.

Özel’in CHP liderliğindeki geleceği, tamamen işte bu denklemi nasıl kuracağına bağlı.

Bu gerçeği iyi kavrayamaz ve masaya gerçekten vuramaz ise o da Kılıçdaroğlu gibi “İşte burdayım be, burdayım” demekten öteye geçemeyecek…