Genleriyle oynanmış ürünlere verilen genel addır GDO! Aslında, Türkiye’nin en sevimsiz şöhretli kelimelerinden de birisidir.

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) tarımda üretimi artırmak için kullanılıyor. Bu durum hem bilim etiği açısından, hem insani açıdan, hem vicdani açıdan, hem inanç sistemi açısından büyük tehlikeler barındırıyor. 

Gıda endüstrisinin değirmenine su taşıyan bazı devletlerin yöneticileri “açlığa çözüm” mazeretiyle GDO’lu gıdaların üretim ve pazarlamasını destekliyor.

Oysa açlık tehlikesi GDO’lu gıdalarla bertaraf edilemez!

Açlığı önlemek istiyorsanız israfın, savurganlığın, aşırı tüketimin engellenmesini sağlamalısınız. Adil ve dengeli bir gıda dağılımının sağlanmasını temin etmelisiniz.

Açlığın önüne geçmek için ilk akla gelen başlık israf ve aşırı tüketim çılgınlığıdır. ‘Bana değmeyen yılan bin yaşasın’ yanılgısıyla başlatılan “ben merkezli yaşam” ve “sorumsuzluk” illetinin yaygınlaşması da diğer tehlikeler olarak öne çıkıyor.

Bugün Afrika’da birçok ülke yokluk ve kıtlıktan kırılırken ABD ve Avrupa’nın öncelikli sorununun aşırı yeme ve obezite olması ilginçtir. Bu modaya Körfez ülkelerinin de uymaya başladığı dikkatlerden kaçmasın.

Oysa aynı Afrika coğrafyası dünyanın en önemli yer altı kaynaklarına sahip ama sahip olduğu topraklara hükmedemiyor; ellerinde ne var ne yok “beyaz adam” tarafından işgal edilmiş durumda. Açlıktan kırılan bölge insanına da GDO’lu gıdalarla karın tokluğu vadediliyor.

Ne acı!

Bugün GDO’ların sağlık üzerine birçok zararları olduğunu biliyoruz.

Biliyoruz bilmesine de GDO’lu gıdalarla ilgili olarak kendisini gıda endüstrisinin çarkına kaptırmış üretici firmalar, sağlık açısından zararlı olmadığını iddia edecek kadar ileri gidebiliyorlar.

Oysa elde edilen tıbbi veriler ürkütücü boyutlarda. Kaldı ki esaslı olarak olumsuz etkileri yıllar içinde ortaya çıkacak, acı tecrübelerle yeni olumsuzluklara şahit olacağız.

Cambaza bak oyunlarıyla insanlığı zehirleyemezsiniz.

Zira, GDO’lu ürünler sağlık açısından ciddi riskler taşıyor. Dolayısıyla tüketicilerin bu konuda bilinçli olması büyük önem taşıyor.

Öyle bir tehlike ki istediğiniz ürünle istediğiniz gibi oynayabiliyor, istediğiniz müdahaleyi yapabiliyor, GDO’larla gıdaların besin değerlerini artırabiliyor, gıdalara değişik vitamin ve mineraller ekleyebiliyorsunuz.

Gelelim zararlarına... GDO illetinin insan sağlığı üzerine ne gibi zararları olabilir?

Tıbbi verilerden yola çıkarak şöyle bir sıralama yapmak mümkün olur…

Alerjik reaksiyonları tetikliyor. GDO katkılı yiyeceklerin alerjik olma ihtimali yüksektir. Bu yüzden ağız, göz, solunum yolları, sindirim sistemi ve deride alerjik reaksiyonlar oluşabilmekte. 

İnek sütü, yumurta, balık, kabuklu deniz mahsulleri, fıstık, soya fasulyesi ve buğday gibi gıdaların alerjik özelliği vardır. Bu tür gıdaların işlenmesi sonucu eklenen koruyucu maddeler ile üretim esnasında kullanılan ot ve böcek ilaç kalıntıları da eklenince alerjik özellikleri daha da artmakta.

Başka?

Antibiyotiklere karşı direnç oluşturuyorlar. Antibiyotik direnç genlerinin insan sağlığı üzerindeki etkileri ise başlı başına endişe kaynağı. Bazı antibiyotik direnç genleri, ürettikleri enzimlerle hedef antibiyotikleri ya tahrip etmekte veya fonksiyonsuz hâle getirmekte.

GDO’larda sıkça kullanılan ampisilin direnç geninin menenjit hastalığına yol açan bakteriye geçmesi durumunda, bu hastalığın tedavisinde ciddi problemler yaşanabilmekte.

GDO’lardan elde edilen gıdalarda toksin birikebilir. Yoğun GDO kullanımı sağlıklı ekosisteme ve biyolojik çeşitliliğe zarar verebilir. Toksik ürünlerin toprakta çoğalması zamanla birçok yararlı toprak organizması için de tehdit oluşturabilecektir.

Evet.

Yukarıda sıralamaya çalıştığım veriler ülkemizin en güvenilir tabiplerinin, bilim insanlarının tespitleri. Aynı bilim insanlarımız, günümüzde ani kalp krizlerinde yaşanan patlamadan kısırlığın artmasına, bayanlarda artış gösteren adet bozukluklarından diyabete kadar birçok hastalığın bisküvi ve gazlı içeceklerde (kola) bulunan GDO’lu mısır (früktoz) şurubu yüzünden olduğunu iddia ediyorlar.

Aksi anlamda kim ne derse desin bir hükmü olmamalı. Gelecekte yaşanabilecek ilave olumsuzluklar da akıldan çıkarılmamalı.