Tarım ve Orman Bakanlığı’nın temel amacı Türkiye’de gıda güvenliğini sağlamak olmalıdır. Ticaret Bakanlığı’nın görevi de tüketicinin güvenilir gıdaya kolay erişimini sağlamak olmalıdır.

İyi, güzel de söz konusu bakanlıklar bu konuda ne gibi sorumluluk almış?

Hangi hizmetlere imza atmış ve tüketiciye nefes aldıracak hangi hamleleri yapmış?

Bunlara bir göz atalım isterseniz.

Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de 2023 yılında 1 milyon 300 bin gıda denetimi gerçekleştirilmiş; bu kontrollerde 18 bin 948 işletme hakkında idari para cezası uygulanmış.

Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’nın verdiği bilgilere göre de geçtiğimiz Ramazan ayında 7 bin 500 gıda kontrol görevlisi ile Türkiye genelinde 104 bin gıda denetimi yapılmış.

Söz konusu denetimler sonucunda bin 22 adet işlem için yaklaşık 45 milyon lira idari para cezası uygulanmış, 13 işletme için ise savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş.

Peki bu cezalar hangi ihmal ve ihlaller karşılığında uygulanmış?

Ağırlıklı olarak bozulmuş gıdalar, son tüketim tarihi geçmiş gıdalar, kayıt yaptırmadan faaliyette bulunan işletmeler, hijyen kurallarına aykırılık ve Türk Gıda Kodeksi’ne uygunsuz üretim sebebiyle verilmiş.

Ancak bunca denetime rağmen gıda hileleri artıyor, eksilmiyor!

Bir de Ticaret Bakanlığı cephesi var… İşte burada işler istenildiği gibi gitmedi maalesef. Piyasa aktörlerine ricada bulunuldu, denetimler yapıldı, cezalar kesildi…

Fakat nafile!

Hem üretici hem de perakendeci bildiğini okudu. Fatura fırsatçılara ve aracılara kesildi; kim ya da kimler olduğunu bir türlü tanıyamadığımız şu gizemli aracılara… Ve olay unutuldu, gitti.

Gıda hilelerinin artış gösterdiği iki dönem vardır:

Birincisi denetimin yetersiz olduğu dönemler.

İkincisi de alım gücünün zayıfladığı dönemlerdir.

Türkiye’de gıda fiyatlarında yaşanan aşırı artışlar neticesinde tüketicinin alım gücü düşmüş, buna paralel aynı oranda gıda hilelerinde artış yaşanmıştır.

Ülkemizde en fazla gıda hilesinin an itibarıyla yaşandığını düşünüyorum. Kurt dumanlı havayı sever derler ya, işte böyle bir dönemi yaşıyoruz.

Sebebi malum! Satın alma gücünün zayıflaması.

İnsanlar evine bir şekilde gıda ürünü götürmek zorunda. E tabii olarak güvenilir olanını alamadığına göre, hileli olduğunu bile bile “ucuz” olanını alabiliyor.

Dar gelirliler için bu satın alma tercih meselesi değil, bir anlamda zorunluluk!

Özellikle işlenmiş et ürünleri ve süt ürünleri sektöründe çok ciddi suistimaller var.

İstanbul’un kenar semtlerinde, semt pazarlarının giriş ve çıkış yerlerinde mobil gıda hilecileri cirit atmaktalar.

Daha acısı; yöresel ürün, köy ürünü gibi güven verici telkinler eşliğinde bu satışları icra ediyorlar.

Bakanlığın denetim elemanları bu noktalara hiç mi uğramaz? Bu ürünlerden bir numune almak çok mu zor?

Tüketici sağlığı bu kadar ucuz olmamalı!

Bugün ortalama tereyağı fiyatı 250 lira ve üzerinde seyrediyor. Kenar semtlerde satış yapan sözde şarküterilerde 100-125 lira aralığında yemeklik tereyağı satılıyor.

Hem de ne satış! Bu ürünler peynir ekmek gibi gidiyor.

Ya bu satıcılar tüketiciyi suistimal ediyor ya da tereyağını 250 lira ve üzerinde fiyatlarla satanlar milleti kazıklıyor.

Bir yerde yanlışın olduğu kesin!

Fırsatçı girişimcilerimiz sağ olsun! Az yağlı tereyağı bile ürettiler ve satın alma gücü zayıflamış tüketicinin imdadına yetiştiler!

Evet! Bu ülkede tüketiciler “az yağlı tereyağı” satışlarını da gördü.

Başka?

Sucuk ve sosis satışları da benzer durumda.

 “Gıda kodeksine uygun” olarak üretilmiş ve ısıl işlem görmüş sucuğun kilogram fiyatı ortalama olarak 400 lira ve üzerinde seyrediyor.

Gelin, görün ki aynı satış noktalarında “fırsat ürünü” olarak 150 liraya bir kilogram sucuk alabiliyorsunuz!