Şu fâni dünyada bizleri huzura erdiren; zorluklar karşısında direncimizi artıran, ümitlerimizi ve istikbale dair ideallerimizi diri tutan büyük bir nimet vardır. Bu nimetin adı “dua”dır.

Dua, Yüce Rabbimizin bizlere bahşettiği bir rahmet ve bereket kapısıdır.

Dua; Allah’ın (c.c) büyüklüğünü dile getirme, O’na yalvarma, hamdetme, şükretme ifadesidir. Dua; Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesi, sevgi ve ta’zim duyguları içinde O’nun lütuf ve yardımını dilemesi, bütün kalbiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunmasıdır. Dua; kulun ümit dalı ve Rabbine bağlılığının en güzel ifadesidir. Dua; gönüllere ışık saçan bir nur, kul için bir tükenmez huzurdur. Dua; sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür.

Dua; hem bir davettir, hem de davete icabettir. Rabbimiz, “Bana dua edin ki, duanıza icabet edeyim.” (Mü’min, 40/60)buyurarak bizleri duaya davet etmektedir. “Bana dua ettiğinde dua edenin dileğine karşılık veririm.” (Bakara, 2/186)âyetiyle de duamıza icabet edeceğini müjdelemektedir. Yeter ki bizler, bu bilinç içerisinde Rabbimize dua edelim. O'nun rızasını, yardımını, bereketini, affını isteyelim.

Her anını dua ile süsleyen ve “Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizî, “Deavât”, 1) buyuran Sevgili Peygamberimiz, Allah ile kulu arasındaki bağın daha da güçlü olduğu özel zamanlarda yapılan duaya, kulluk ve ibadete daha da önem verir, bütün samimiyetiyle Rabbine yönelirdi. Nitekim, Ramazan’ın son on gününde, başka hiçbir zaman olmadığı kadar, ibadet ve kulluk için çaba gösterirdi. (Tirmizî, “Savm”, 73)

Unutmayalım ki dua; tembel, sorumsuz, şuursuz, cesaretsiz bir insanın boynunu büküp de yalvarmasının adı değildir. Bilakis dua, azmin, gayretin, halis niyetin adıdır. Dua, sadece dil ile ifade edilen kalıp cümlelerden ibaret değildir. Tefekkür, aklın duasıdır. Aşk ve merhamet, kalbin duasıdır. İstiğfar ise sadece dilin duasıdır. Akıl ve kalp duaya durmadan dilin duası fayda etmez. Nitekim Peygamberimiz (sav), şöyle buyurmuştur:

“Allah’a, kabul edileceğine gerçekten inanarak dua edin. Bilin ki Allah, ciddiyetten uzak ve umursamaz bir kalp ile yapılan duaları kabul etmez.”(Tirmizî, “Deavât”, 65)

Yüce Rabbimiz, bizleri duanın bereketinden ve gücünden mahrum bırakmasın. Bizleri duaları kabul olunan bahtiyarlardan kılsın.

●Günün Ayeti

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucûrat, 49/13)

●Günün Hadisi

“Münafığın alâmeti üçtür: Konuştuğunda yalan söyler, kendisine bir şey emanet edildiğinde ihanet eder, söz verdiği zaman sözünde durmaz.”

(Buhârî, “Vesâyâ”, 8; Müslim, “Îmân”, 107)

●Günün Duası

“…Allah’ım! Şimdiye kadar yaptığım ve bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sensin, geride bırakan da sensin. Ve senin gücün her şeye yeter.”

(Müslim, “Zikir”, 60)

Ramazannâme (Ramazan Manileri)

Ramazan’ım elveda

Bizlere verdin sefâ

Rabbimize hamdolsun

Her nefeste bin defa.

●Sıkça Sorulanlar

Duaların kabul olması için ön şartlar var mıdır?

Duanın kabul edilmesi için şu hususlara riayet edilmesi istenmiştir:

a) Duadan önce tövbe ve istiğfar edilmelidir. Günah işleyen, haramlardan uzak durmayan bir kulun duası kabul edilmeye layık değildir.

Hz. Peygamber’in (sav) şu hadisi çok dikkat çekicidir: “Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak,

‘Yâ Rabbi, Yâ Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?”(Müslim, Zekât, 65; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an, 3)

b) Duaya Allah’a hamd, Peygambere salât-ü selam ile başlanmalı; yine salât-ü selam ve Allah’a hamd ile bitirilmelidir. Fudâle b. Ubeyd’den (ra) rivayete göre o, şöyle demiştir: “Resûlullah (sav), mescitte oturmakta iken bir adam geldi, namaz kıldı, sonra şöyle dua etti: Allah’ım beni bağışla, bana acı. Bunun üzerine Resûlullah (sav), ‘Ey namaz kılan, acele ettin, namaz kılıp oturduğun vakit Allah’a layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salât ve selam et, sonra da yapacağın duayı yap.’ Bundan sonra başka biri namaz kıldı. Namazdan sonra Allah’a hamd etti ve Peygambere salât ve selam getirdi. Başka bir şey yapmadı. Bunun üzerine Resûlullah (sav), o kimseye: ‘Ey namaz kılan kimse! Dua et, duan kabul edilsin.’ dedi.” (Tirmizî, “Deavât”, 66; Nesâî, “Sehv”, 48)

c) Dua içten, tevazu ile ve yalvararak yapılmalıdır. Bir âyette şöyle buyrulmaktadır: “Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.”(A’râf, 7/55)

d) Israrla dua edilmelidir. Bir mümin, ettiği duanın kabul edilmesi hususunda aceleci olmamalıdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:

“Sizden herhangi biriniz ‘dua ettim de kabul olunmadı’ diyerek acele etmediği sürece duası kabul olunur.”(Tirmizî, “Deavât”, 12)

e) Umut ve korku içinde dua edilmelidir. Kur’an’da şöyle buyurulmaktadır:

“Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.”(Enbiyâ, 21/90)

f) Dua ederken zaman seçimine de dikkat edilmelidir. Dua her zaman yapılabilirse de bazı vakitlerde yapılması, duanın daha çabuk kabul edilmesini sağlar. Bu vakitlerden biri de seher vaktidir. Allah Teala, geceleri dua, ibadet ve istiğfar ile meşgul olanları Kur’an-ı Kerim’de övmekte ve şöyle buyurmaktadır:

“Onlar, geceleri az uyurlardı. Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.”(Zâriyât, 51/17-18)

Hz. Peygamber’e (s.a.s.), “Ey Allah’ın Resûlü, hangi dua daha makbuldür? diye sorulunca, ‘Gece yarısı ve farz namazlardan sonra yapılan duadır.’ cevabını vermiştir.”(Tirmizî, “Deavât”, 80)

(Diyanet İşleri Başkanlığı, Fetvalar)

●Esma-i Hüsnâ

Ya Dâr!

Zarar da fayda da senin iznindedir

Zarara izin vermende bir hikmetledir

Sen hakkımda zarar murad etmezsin

İyilik senden kötülük nefsimdendir

Ya Nâfi’!

Yokken var edişin bana öyle bir fayda ki

Kömürü elmasa çeviren simya gibi

Vicdanıma sakladığın sır öyle bir cevher ki

Adem’in (as) pişmanlığını açık eden dua gibi

Kalbime koyduğun muhabbet öyle değerli ki

İbrahim’e (as) ateşi serin eyleyen sır gibi

****

Tenime verdiğin afiyet öyle bir merhem ki

Eyyub’un (as) yaralarını iyileştiren deva gibi

****

Bana vaat ettiğin cennet öyle bir müjde ki

Muhammed’in (sav) canlar okşayan tebessümü gibi

Her hayr senin elindendir katında hayra eriştir beni

Her menfaat senin takdirindedir rahmetinden menfaatlendir beni

Ya Nûr!

Sen ki varlık aleminin nurusun

Sendendir çehrelerden parlayan nur

Sendendir gönle neşe veren sürur

Seninle nurlanır kalbim seninle aydınlanır aklım

Nurunu yağdır bana

(Senai Demirci)

ed-Dâr: Zarar verici şeyler dâhil her şeyi yaratan; insanları çeşitli biçimlerde zarara sokanları, azgınları ve sapkınları zarara uğratan.

en-Nâfi’ : Hayır ve menfaat verici şeyler yaratan. Fayda veren. Dilediği mahlûka hayırlı ve faydalı şeyi veren.

en-Nûr: Âlemleri nurlandıran, istediği simalara, zihinlere ve gönüllere nur yağdıran. Evrendeki her şeye aydınlık veren, katından vahiy göndererek insanları küfrün, şirkin ve zulmün karanlığından İslam’ın aydınlığına çıkaran, onlara hak ile batılı birbirinden ayırt etme yeteneğini veren, kullarının gönüllerini ilahî rahmetle dolduran.

●Bir İnci

“Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.”(Aliyaİzzetbegoviç)

●Peygamberimizden Hatıralar

Bir gün zengin bir adam Resûlullah’ın yanından geçti. Ashâbına dünya ve âhiretle ilgili nasihatlerde bulunmak için her fırsatı değerlendiren Peygamberimiz, yanında oturmakta olan arkadaşına, önlerinden geçen bu kişi hakkında ne düşündüğünü sordu. Hâlinden ona önemli şeyler söyleyeceği anlaşılabiliyordu.

“Bu, eşraftan bir adamdır. Vallahi, bu zât bir kadınla evlenmeye talip olsa nikâhlanmaya, birisi hakkında aracılık etse aracılığı kabul edilmeye lâyık bir kimsedir.” cevabını alınca biraz duraksadı Allah’ın Resûlü. Hiçbir şey söylemeden bir müddet öylece bekledi.

Az sonra önlerinden bir başka adam daha geçti. Resûlullah yine yanındaki kişiye önlerinden geçen adam hakkındaki düşüncesini sordu. “YâResûlallah! Bu adam fakir Müslümanlardandır. Bu kimse, bir kadına talip olduğunda nikâhlanmaması, aracılık ettiğinde aracılığının kabul edilmemesi ve konuştuğunda sözüne itibar edilmemesi beklenen biridir.” dedi.

Bunun üzerine Resûlullah, “İşte bu (fakir) zât, öteki zengin gibi dünya dolusu insandan hayırlıdır!” buyurdu.

(Buhârî, Rikâk, 16.; Hadislerle İslam, V, 47)

●Her Güne Bir Kavram

Vesvese

1. Fısıltı, gizlice konuşma, fiskos, şüphe, kuruntu, işkil.

Andolsun, insanı biz yarattık. Onun iç benliğinin kendisine ne vesvese verdiğini biliriz. Çünkü biz, insana şahdamarından daha yakınız.” (Kaf, 50/16)

2. Kışkırtma.

“İnsanoğluna şeytan da melek de yaklaşır. Şeytanın yaklaşması, kötülüğe götürmek ve hakkı yalanlatmaktır. Meleğin yaklaşması ise onu hayra götürmek ve ona hakkı doğrulatmaktır. Kim (vicdanında) bunu (hayra yönelmeyi) bulursa bunun Allah’tan olduğunu bilsin ve Allah’a hamdetsin. Kim de içinde diğerini (şeytanın vesvesesini) bulursa taşlanmış ve kovulmuş şeytandan Allah’a sığınsın!” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 2)

3. Kötü bir işin yapılması, iyi bir işin terk edilmesi veya geciktirilmesi ya da eksik yapılması için şeytanın aldatması ve ayartması, aklını çelmesi ve akla kötü düşünceleri getirmesi veya kötü insanların etkisiyle kalbe gelen şeytani düşünce, iç karışıklığı, vehim.

“Ey Muhammed! De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, (insan Allah'ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine) insanların İlâhına sığınırım!” (Nâs, 114/1-6)

Vesvese; aslı ve temeli olmayan, gerçekle hiçbir alâkası bulunmayan evham, kuşku, kuruntu, tereddüt ve ihtimallerdir.

Vesvese, genel olarak insanı din dışı davranışlara yönelten bir iç itilme olarak hissedilir. Bu anlamdaki vesvesenin kaynağı şeytandır. Şeytan, insanların zaaflarını kullanarak onlara hüzün, korku ve sıkıntı vermeye, aralarını açmaya, dinî meseleler hakkında kuşkuya düşürmeye çalışır. İnanan insanların Allah’ı inkâr etmelerini, kulluklarını yerine getirmemelerini ve kendisi gibi Allah’a isyankâr olmalarını ister.

Her türlü kötülük ve çirkinliğin kaynağı olan şeytandan korunmak, ancak Allah’a sığınmakla, O’nun koruması ve gözetimi altına girmekle mümkün olabilir. O halde kişi vesveseye itibar etmemeli, içine doğan şüphe ve tereddüt hâllerinin asılsız olduğunu kendine telkin etmeli, ihtiyaç duyulması hâlinde psikolojik tedaviye yönelmeli; ayrıca manevî destek olarak Felak ve Nâs surelerini, anlamlarını da düşünerek okuyup bu hâlden kurtulmak için Allah’a dua etmelidir.

Editör: TE Bilisim