Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi Genç Yazarları

İstanbul’u fethederek Türk ve dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başaran Fatih Sultan Mehmet, ne yazık ki henüz 49 yaşında iken 3 Mayıs 1481’de hayatını kaybetti. Arkasında güçlü bir imparatorluk, dolu bir hazine ve cihat aşkıyla yanıp tutuşan eşsiz bir ordu bırakıyordu. Fakat çok önemli bir sorunla karşı karşıyaydı Osmanlı. Tahta hangi şehzade çıkacaktı? Fatih’e benzeyen savaşçı Cem mi, yoksa uysallığı ile bilinen Bayezid mi?

Babaları vefat ettiğinde Cem Konya’da, Bayezid ise Amasya’da sancak beyliği görevinde bulunuyordu. İkisine de aynı anda haberciler gönderildi. Fakat Cem’e gönderilen haberci Bayezid yanlıları tarafından öldürülünce İstanbul’a daha erken ulaşan Bayezid tahta çıkarak idareyi ele aldı.

Olayı çok geç öğrenen Cem bu duruma şiddetle tepki gösterecek ve devlete başkaldıracaktı. Hemen bir ordu toplayıp Bursa’ya geldi. Burada gerçekleşen savaşta Bayezid’in askerlerini mağlup etmeyi başardı. Ardından Bursa’yı ele geçirerek kendisini padişah ilan etti. Adına hutbe okutup para bastırması nedeniyle artık ona Cem Sultan diye hitap edilmeye başlandı. Civardaki kasabaları da kontrolü altına aldıktan sonra Bayezid’e bir mektup gönderdi ve devleti ikiye bölerek yönetmeyi teklif etti. Sultan II. Bayezid’in cevabı ise şöyle oldu:

 "Sevgili Kardeşim Cem,

Peygamber Efendimiz (s.a.v.): "Fitne uykudadır uyandırana lanet olsun." buyuruyor. Bildiğin gibi devletimizin birçok gailesi ve düşmanı vardır. Bu düşmanlar ve memleketimizi bölüp parçalayarak yok etme amacında olan Haçlılar, bizi birbirimize düşürmek istiyorlar. Akıllı kimse, sadece iyiyi ve kötüyü anlayan değil, iyiyi görünce onu alan ve kötüyü görünce de onu terk edendir. Akıl göz gibi, din ise ışık gibidir. Işık olmazsa göz göremez.

… İnsanın ömrü çok kısadır. Sonsuz olan ahiret hayatında insanın karşılaşacağı şeyler dünyada yaşadığı hâle bağlıdır. Aklı başında olan, ileriyi görebilen bir kimse, kısa olan dünya hayatında hep ahirette iyi ve rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar. Ahiret yolcusuna lazım olan şeyleri hazırlar.

… Bunun içindir ki din büyükleri, bu dünyanın bir pazar yeri gibi olduğunu ve burada, nefis ile alışverişte olduklarını anlamışlardır. Bu ticaretin kazancı cennettir. Ziyanı da cehennemdir. Yani kârı ebedi saadet, ziyanı da sonsuz felakettir...

Hâlbuki dünyada kazanılan şeyler geçicidir. Aklı olan buna kıymet vermez.

… Sen ve ben sevgili Peygamberimizin müjdesine nail olan bir babanın evlatlarıyız. Ashab-ı kiram ordularının da nail olmak için ömür tükettikleri bu kutlu müjdeyle müjdelenen cennet mekân babamız, ömrünü cihat yolunda bitirdi ve sayısız kâr etti. Bizim dahi niyetimiz o yolu takip edip yarım kalan işleri tamamlayıp cihana nizam vermektir.

… Netice olarak, her Müslüman tüccardır. Bugünün yani dünyanın değil, yarının yani ahiretin tüccarıdır. Müslüman olan, dünya ve ahiret saadetinin sermayesini ele geçirmiştir. Ancak ticarette gaye kâr etmektir. Zira iflas edene, akıllı tüccar denmez…

Peygamber Efendimizin (s.a.v.) buyurduğu gibi: “Dünyaya burada kalacağınız kadar, ahirete de orada kalacağınız kadar çalışınız.” Boş yere Müslüman kanının dökülmesinin elim mesuliyetini alma, kader beni sultan yaptı, biat et, birlikte nizam-ı âlem için çalışalım, gerisini sen bilirsin. Vesselam..."

Cem Sultan bu mektuptan etkilense de etrafındaki kimseler taht iddiasından vazgeçmesine müsaade etmeyerek onu dolduruyordu. Bu nedenle tekrar ordusunu topladı ve Yenişehir Ovası’nda II. Bayezid’in kuvvetleri ile yaptığı savaşı kaybetti. Ardından Konya’ya çekilmek zorunda kaldı. Oradan Kahire’ye, oradan da hac yapmak üzere Hicaz’a geçti. Kutsal görevini yerine getirdikten sonra Kahire’ye geri döndü.

Devamında Konya’yı kuşatarak tekrar savaş pozisyonu aldı. Bayezid ise kardeşine farklı bir teklif sunacaktı bu sefer. Tahttan vazgeçip Kudüs’te yaşamayı kabul etmesi hâlinde her yıl kendisine bir milyon akçe ödeyeceğini söyledi. Fakat Cem bunu da kabul etmedi. Bayezid’in devasa ordusu üzerine doğru geldiğinde başarısız olacağını anladı ve kuşatmayı kaldırarak Rodos Şövalyelerinin davetine icabet etti. Böylece esir hayatı başlamış oldu. Hissettiklerini de şu mektupla anlattı Bayezid’e:

"Sultan Cem'den Kardeşi İnsafsız Sultan Bayezid'e,

Allah ve Peygamberimiz, beni Hristiyanlara sığınmaya zorladığın koşulları nasıl yarattığına tanıktırlar. İmparatorluk üzerinde sahip olduğum haklardan beni yoksun ettikten sonra her yanda bir de beni izliyor ve şefkatli hanedanımızın amansız düşmanı Rodos Şövalyelerine sığınmaya zorlamak üzere bir an bile durmuyorsun. Şu anda yabanıl topraklardayım. Burası ayaklarım altında sallanıp duran tahtadan bir köprü. Bizi su taşıyor olmasına rağmen, babamın memleketinden daha güvenli. Bunun sebebi de sensin.

Burada beraber olduğum insanların dinini simgeleyen şey; bir adamın üzerine çivilendiği kanlı bir haç iken, ben onlara minnet etmek zorundayım. Ama ben, inançlarımıza hâlâ bağlıyım. Allah’ım beni cezalandırırsa sebebi sen olacaksın. Çünkü beni gayrimüslimlere sığınmak zorunda bıraktın. Kardeşlerimizi katledenlere mahkûm ettin. Filistin topraklarını ve Ege Denizi’ni kanımızla kırmızıya boyamış bu adamların evlerinde, kendi babamın evinde olduğumdan daha güvende olacağım. İnşallah geceleri kâbuslarla uyanırsın!

Kul hakkı, inancımızın temelini oluşturur. Hangi evde kardeşin ölümü kardeşi sevindirebilir? Allah seni bu düşüncelere mahkûm etsin. İçimde bir damla bile umut olmasaydı, doğduğum topraklara doğru yüzümü çevirmezdim. Ama buralar benimdi, unutma. Eğer babamız padişahımız, onurlu Osmanlı adını bu derece alçaltacağını önceden tahmin etseydi seni elleri ile boğardı. Ancak zulmünün öcünü almak için ilahi adaletin tecellisi babamızın yokluğunu hissettirmeyecektir. Allah’tan tek dileğim senin cezalandırıldığını görünceye kadar yaşamaktır."

Mektubu alan Bayezid’in çok üzülüp ağladığı biliniyor. Rodos Şövalyelerinden sonra Fransa’ya, ardından da Papalığa teslim edildi Cem Sultan. Ömrünün sonuna kadar esir hayatı yaşayarak, Osmanlı Devleti’nin düşmanları tarafından II. Bayezid’i tehdit etme amacıyla kullanıldı. Gurbette geçen zorlu günlerinde de kardeşi Bayezid’e şu şiirle seslendi:

 *

Sen pister-i gülde yatasın şevk ile handan
Ben hicr ile bâlin edinem hârı sebeb ne

(Sen gül döşekte keyifle, güle oynaya yatarken / Ben çölde dikenleri yastık edeceğim. Sebep ne?)

 *

Bu saltanat-ı dünye ola bu adle mukârin
Haccü’l-Haremeyn ânı talep kılsa acep ne

(Bu dünya saltanatı adaletle paylaştırmayı emrediyor/Hacca giden kişi talep etse ne olur?)

*

Sultan II. Bayezid’in Kardeşine Cevabı;

Çün rûz-ı ezel kısmet olunmuş bize devlet
Takdîre rıza vermeyesün böyle sebep ne

(Madem devlet bize ezelden kısmet olunmuş/Allah’ın bu takdirine razı olmak istemeyişine sebep ne?)

*

Haccü’l-Harameyn’im diyüben da'vi kılursun
Ya saltanat-ı dünyevîye bunca talep ne

(Hacı olmakla övünüyorsun/Öyleyse dünya saltanatına bunca talep ne?)

 *

Cem Sultan, "Allah’ım, eğer bu kâfirler beni siper edip Müslümanlar üzerine saldıracak olurlarsa beni o günlere eriştirme! Bu hastalık içinde canımı al!”  sözlerini söyleyerek 25 Şubat 1495'te hayatını kaybetti. Kardeşinin ölümüne çok üzülen II. Bayezid, gıyabında cenaze namazı kıldırıp 3 gün de yas ilan etti. Ayrıca Cem'in cenazesini yaban ellerde bırakmadı ve uzun uğraşlar sonucu 1499 yılının Ocak ayında vatanına geri dönmesini sağladı. Bursa'da kardeşi Mustafa'nın yanına defnedildi talihsiz şehzade.

Editör: TE Bilisim