Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş

Namaz müminin Yüce Allah’a aşkını, bağlılığını, itaatini ve teslimiyetini şükrünü arz etmesidir. Mümin için namaz, hasretle beklenen Yüce Yaratanla buluşma anıdır. En önemli bir fırsattır.

Namaz Yüce Allah'a yakınlığa, dostluğa açılan bir kapıdır. Namaz bizleri yaratan ve yaşatan, nimet verip doyuran, koruyan ve bağışlayan Rabbimize vefa ve şükür borcumuzdur.

Kur’an’da îmândan sonra zikredilir. Peygamberimiz (a.s) da namazı “gözümün nûru” ve “miraç” olarak niteler.

Namaz bizler için; dünyanın telaşından bir kurtuluş ve hüznümüzü huzur eden bir teslimiyettir. Rabbimize namazda zikir, tevbe ve secde ederek yakınlaşırız. Yüce Kudretin huzurunda durmak benzersiz bir andır. Efendimiz (s.a.v.): “Muhakkak ki sizden biri namaz kılarken (aslında) Rabbiyle özel olarak konuşmaktadır...” (Buhârî, Salât, 36) buyurarak namazın ne kadar eşsiz bir kavuşma hâli olduğunu beyân etmiştir.

Namaz; insanı kötülükten uzaklaştıran, insanı eğiten ve doğru yol üzere kılan bir buluşmadır. Rabbimiz: “Gerçekten namaz, kişiyi hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebût sûresi, 45. âyet) buyurmaktadır.  Namaz kılan mümin sadece ibadet borcunu değil, aynı zamanda üstün ahlâka kavuşur. Çünkü ideal namaz kişiyi, her türlü aşırılıktan, kabalıktan ve şiddetten korur. Namazla güçlenen maneviyatı sayesinde mümin hayâ ve edebe aykırı davranışlardan uzak durur.

Namaz aynı zamanda duâdır, zikir ve tövbedir. Namazda yapılan dualar, istiğfarlar, talepler gönlümüze huzur verir. Özellikle güzel bir abdest alma önemlidir. Bu konuda Peygamberimiz (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse abdest alır ve güzelce abdest almaya özen gösterir, ardından da namaz kılarsa, bu abdestle namaz arasında işlediği (günahlar) o namazı kılıncaya kadar mutlaka bağışlanır.”(Buhârî, Vudû", 24)

Abdesti namazla birlikte helal ve haram bilinci içinde bütün ilişkilerimize taşımalıyız. Abdestimiz bizi temiz kıldığı gibi günahlara da siper olmalı ve kötülükler karşısında abdestliyim diyebilmeliyiz. Bu duygu içinde yaşanan abdest âhirette de nur olup yolumuzu aydınlanacaktır. Nitekim “Müminin ziyneti (nuru), abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.” (Müslim, Tahâret, 40) buyuran Allah Resûlü (s.a.v.), abdestin, inananları yalnız dünyada değil, âhirette de nurlandıracağı müjdesini vermektedir. Abdest nuru, âhirette Muhammed (s.a.v.) ümmetinin alâmet-i fârikası olacaktır.

Abdest ile temizlenen ve günahlarından arınan mümin: “Davetine uydum yâ Rabbî. Beni huzurundan ayırma” diyerek duruşu ve yaşantısıyla kulluğunu namazla isbat eder.  Rasûlullah (s.a.v.): “Kulun Rabbine en yakın olduğu (an) secde hâlidir. Öyleyse (secdede iken) çokça dua ediniz.” (Müslim, Salât, 215) buyurmaktadır.

Ramazan ayı namaz ve duâ ayıdır. Özellikle teravih namazına gidilmelidir. Teravih bir hayattır. Müminlerle birlikte okunan zikirler, duâlar ve salavâtlar ayrı bir tat ve huzurdur. Ayrıca teravih namazı ile kardeşliğimizi ve sevgi duygularımızı muhabbeti tazeleriz. Huzur, sevgi kaplar gönül ve beldeleri…

Beş vakit ve teravih namazlarımızı kurtuluş vesîlesi olarak görmeliyiz. Her rekâtta Allah’ın huzurunda olduğumuzu bilerek, affedileceğimizi umarak durmalıyız. Namazımız kötülüklerle aramıza set olmalıdır. Habil’in sunduğu gibi namazlarımızı ihlasla yüce Allah’a takdim etmeliyiz. Namazlarımız ihlas, huşu ve haşyet yüklü olmalı. Namazlarımızda O yüce Kudrete derin bir saygı hali taşımalıyız.

Namazımızı son namaz son ibadet bilinciyle kılalım. Namazlarını titizlikle eda edelim. Ramazan ayı bizler için yeni bir başlangıç olmalı. Namaz ile olan bağımız kuvvetlenmeli. Efendimizin (s.a.v.) sevindiğinde, üzüldüğünde namaza durduğunu, namaz ile Allah’tan yardım istediğini biliyoruz. Bizler de namaz, sabır ve duâ ile Rabbimize sığınmalıyız. Millet olarak yaşadığımız zorlukları aşmada dayanak bir çıkış kapısı olacaktır.

Cennetin anahtarı olan namazı ailemize ve yakınlarımıza anlatmalıyız. Camilerimizde saflarda buluşarak cemaatle namaz kılmanın sevabından ve bereketinden istifâde edelim. Camiye gitmenin mümkün olmadığı durumlarda namazlarımızı ailecek cemaat ile kılalım. Ailemize namaz kılması konusunda titizlik gösterelim. Nitekim Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmaktadır: “Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; aksine biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır.” (Tâhâ, 20/132)

Biz namazı kurtuluş vesîlesi, felaha erme olarak görelim. Namazla bulduğumuz huzuru hayata güzel ahlak olarak taşımalı ve yansıtmalıyız. Ailemiz evlatlarımız ve çevremiz bu güzellikten ve örneklikten pay almalıdır.

Namazlarımız bizi Yüce Rahman’a ulaştıran ve kıyamette sırat köprüsünde yolumuzu aydınlatan nur olsun.

·GÜNÜN ÂYETİ
“Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye kapanın, Rabbinize ibadet edin, dünya ve âhiret için faydalı işler yapın ki kurtuluşa eresiniz.” ( Hac Sûresi, 77. Âyet)

RAMAZAN İLMİHÂLİ

Fıtır sadakası nedir ve ne zaman verilir?

Halk arasında fitre diye bilinen fıtır sadakası (sadaka-i fıtır); insan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen Müslüman’ın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadakadır. Vacip oluşu, sünnetle sabittir (Buhâri, Zekât, 70-78; Müslim, Zekât, 12-16; Ebû Dâvûd, Zekât, 18; İbn Mâce, Zekât, 21). Kişi, kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür. Fıtır sadakasının vacip olma zamanı Ramazan Bayramı’nın birinci günü olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta bu daha faziletlidir. Bununla birlikte, bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Ancak, bayram namazından önce verilmesi müstehap kabul edilmiştir. Fitreyi Ramazan’ın ilk günlerinde vermek de caizdir. Fitrenin hedefi, bir fakirin içinde yaşadığı toplumun hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanması, böylece bayram sevincine iştirak etmesine katkıda bulunmaktır. Günümüzde fıtır sadakası miktarının belirlenmesinde, kişinin bir günlük (iki öğün) normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktarın ölçü alınması daha uygundur. (DİB, Oruç-Sıkça Sorulanlar)

·GÜNÜN HADİSİ
“Rükûları, secdeleri, abdestleri ve vakitlerine riayet ederek beş vakit namaz(ı kılmay)a devam eden ve bu beş vakit namazın Allah katından gelen bir emr-i hakk olduğunu kabul eden kimse cennete girer.” (İbn Hanbel, IV, 266)

BİR KISSA

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), bazı sahâbîleri (r.a.) ile birlikte mescitte otururken ensardan Hallâd b. Râfi’ isimli sahâbî içeri girdi ve alelacele namaz kıldıktan sonra Hz. Peygamber’e yaklaşarak selâm verdi. Hallâd’ın namaz kılışını göz ucuyla takip eden Resûlullah, onun selâmını aldıktan sonra: 

“Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!” buyurdu.

Bunun üzerine Hallâd namazını tekrar kıldı ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına gelerek selâm verdi. Resûlullah, selâmını aldıktan sonra yine:

“Dön ve namazını yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın!” buyurdu.

Bu durum üçüncü defa tekrar ettikten sonra Hallâd:

“Seni hak ile gönderen Allah’a yemin olsun ki, bundan daha güzel yapamıyorum. Bana (doğrusunu) öğretir misin?” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) usulüne uygun olarak kılınması gereken namazı şöyle tarif etti:

“Namaz kılacağın zaman (önce) tekbir getir. Sonra Kur’an’dan kolayına gelen yerlerden oku. Ardından rükûa git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra tam olarak doğrul. Peşinden secdeye git ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. (Secdeden) kalktığında (belini) iyice doğrult ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra (tekrar) secdeye var ve yeterli olduğuna kanaat getirinceye kadar bekle. Sonra namazın tamamını bu şekilde kıl.” 

GÜNÜN DUÂSI
“Allah’ım! Doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi günahlarımla aramı uzaklaştır. Allah’ım! Beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi beni de günahlardan arındır!” (Buhârî, Ezân, 89)

CÜZ CÜZ KUR’AN

Sekizinci Cüz

Sekizinci cüzde; Enam suresinin son tarafı ve Araf suresinin ilk yarısı bulunmaktadır. Bu kısımdaki 3 konu (mesaj):

1. Cahiliye Düşüncelerinden Kurtulmak

Enam suresinin ana konusu olan cahiliye dönemi müşrik Arapların hataları sıralanmaya devam etmektedir. Bunlar; Allah’tan başkasının hükmünü kabul etmek, putlar için kurban kesmek, çocuklarını diri diri toprağa gömmek, yetime kötü davranmak, ölçü ve tartıda haksızlık yapmaktır. Enam suresi, cahiliye düşüncesine karşı İslam’ın tevhid inancının ortaya konulduğu bir söz/dua ile sona ermektedir (Enam, 6/161-165).

2. Şeytana Karşı Dikkatli Olmak

Bu cüzde ayrıca Araf suresi başlamaktadır. Önceki surelerde haktan sapan vahiy toplumlarından örnekler verilmişti. Yahudiler, Hristiyanlar ve cahiliye Arapları... Bu surede ise tevhid ve şirk mücadelesinin ilk insan Hz. Âdem ile başladığı; bu açıdan peygamberlerin tevhid ve doğruluğun temsilcileri, şeytanın ve avenesinin ise şirk ve sapkınlığın temsilcileri/ana sebepleri olduğu belirtilmektedir. Burada güzel bir uyarı bulunmaktadır: “Ey Âdem oğulları, dikkat edin! Şeytan, atalarınız (Âdem ile Havva’yı) ayıp yerlerini kendilerine göstermek (rezil etmek) için elbiselerinden soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de kandırmasın/aldatmasın. Şeytan ve avenesi, hiç fark edemeyeceğiniz şekilde pusuda beklerler!..” (A’raf, 7/27). Hz. Âdem ve Havva hatalarını anlayıp tövbe ettiler ve kurtuldular. Şeytan ise hatasında hâlâ ısrar etmektedir.

3. Arada Kalmamak-Kararsız Olmamak; Cennete Koşmak Gerekir

Bu cüzün son kısmında ise, sureye adını veren Araf konusu zikredilmektedir. Araf, urf kelimesinin çoğulu olup yüksek yerler manasındadır. Bu terim cennet ile cehennem arasındaki bölgede bulunan yüksek yerler veya tepeler için kullanılmaktadır. Sahabeden gelen habere göre, Araf’ta duran kişiler günah ve sevapları eşit olan Müslümanlardır. Allah onlar hakkında hükmedinceye kadar bu ara tepede duracaklardır (Bk. Hakim, II/350 (3247); Taberani, Kebir, XXI/189 (11454)). (Rıfat Oral, Kur’ân’ın temel Konuları, DİB, s. 27-28.)

ESMÂ-İ HÜSNÂ

El-Hâfıd: "Dereceleri alçaltan"
Er-Râfi: "Şeref verip yükselten."
El-Mu'ızz: "Dilediğini aziz eden, izzet veren."
El-Müzill: "Dilediğini zillete düşüren."

Editör: TE Bilisim