Ramazan-ı Şerif ayı boyunca gün gün mukâbele dinlemek için haberin devamındaki videolardan yararlanabilirsiniz. Bugün için 22. cüz dahil Hatm-i Şerif tilâveti ve mukâbele hakkındaki detaylı bilgiler metnin devamında yer almaktadır.

Kur’ân-ı Kerîm okumanın fazileti

“Şu Kur’ân, insanların kalp gözlerini açacak bir nûr, sağlam bilgi edinmek için bir hidâyet ve rahmettir.”

[Sûre-i Câsiye 45/20]

Ku’ân-ı Kerîm okumanın fazileti ile ilgili Hadîs-i Şerîflerden bazıları;

“Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir.”

“Ümmetimin en faziletli ibadeti, Kur’ân okumaktır.”

“Muhakkak Kur’ân bir zenginliktir ki, onun üstünde zenginlik olmadığı gibi onunla beraber de fakirlik yoktur. Kendisine Kur’ân nasip olan bir kimse, başkasının kendisinden daha zengin olduğunu zannederse, Allâhu Teâlâ’nın âyetleriyle alay etmiş olur.”

Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz; ”’Demir paslandığı gibi şu kalpler de paslanır!’ buyurdu. ‘Cilâsı nedir yâ Resûlallah?’ diye sorulunca ise, ‘Kur’ân okumak ve ölümü hatırlamaktır!’ buyurdular.”

***

Ku’ân-ı Kerîm okunan yere, dinlemek üzere Melâ’ike-i Kirâm teşrif eder. O evde bolluk ve bereket olup şeytanlar uzaklaşır. Kur’â-ı Kerîm’in okunmadığı evlerde ise sıkıntı, darlık baş gösterir, bereketsizlik görülür.

***

Mukâbele nedir?

Bundan tam 14 asır evvel Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ile Cebrail Aleyhisselam arasında başlayan Ramazan ayına özel bir Sünnet-i Seniyye olan Mukâbele, yıllar boyu Müslümanlar arasında bu mübarek ayın bir şiârı olarak sürdürülegelmiştir.

Mukâbele, [karşılık vermek] karşılıklı olarak Kur’ân-ı Kerîm’in okunması demektir. Bir kişi Ku’ân-ı Kerim’i okurken muhatabının susup dinlemesi şeklinde tatbik edilen bu Sünnet-i Seniyyeye, ‘Mukâbele’ adı verilmiştir.

Mukâbele ve Arza-i Ahîre

Asr-ı Saadette her yıl Ramazan-ı Şerif ayı geldiği zaman Peygamber Efendimiz (s.a.v.) o zamana kadar nazil olan ayet-i kerimeleri Cebrail Aleyhisselam’a arz eder, okur, Cebrail Aleyhisselam da Peygamberimiz’e okurdu.

Ramazan ayında söz konusu muâraza’nın yapıldığı günlerde Rasûlullah Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’in her zamankinden daha cömert ve daha neşeli olduğu da Ashâb-ı Güzîn efendilerimiz tarafından rivayet edilmiştir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dâr-ı fenâdan dâr-ı bekâya irtihal buyurdukları senenin Ramazan-ı Şerif ayında ise, Cebrail Aleyhisselam bu muârazayı iki kez tekrarladılar. O yıl son kez tekrarlanan mu’âzaraya da (Arza-i Ahîre / son arz) denilmektedir.

Rasulullah Efendimiz (s.a.v) bu hususta kızı Hazret-i Fâtıma radıyallâhu anhâ validemize, ‘Cebrâil, her sene bir defa [o güne kadar nazil olan] Kur’ân’ı benimle muâraza [mukâbele ve müdârese] ederdi, bu yıl ise iki defa muâraza etti, bundan ecelimin yaklaştığını zannediyorum, ehl-i beytimden bana ilk kavuşacak olan kişi de sensin.’ buyurarak arza-i ahîre hakkında bilgi verirken, vefatıyla ilgili sırrı da haber vermişlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm’in mushaf haline getirilmesinde de, Peygamberimiz (s.a.v.) irtihal buyurduğu yıl Hazret-i Cebrail’e arz ettiği usül, yani ‘Arza-i Ahîre’ esas alınmıştır.

Hadîs-i Şerîf:

“Kur’ân okuyunuz! Çünkü Kur’ân, kıyâmet günü kendi yârânına, (okuyup gereği ile amel edenlere) şefaatçi olarak gelecektir.”

Mukabele okunurken dinleyenler Kuran-ı Kerime bakarak kendisi tekrarlayıp yetişmeye çalışmadan huzurla takip etmelidirler. Sesli bir şekilde Kuran-ı Kerim okunurken, dinleyiciler tekrarlamaz. Çünkü âyet-i kerimede ‘Ve izâ kuri’e’l-Kur’ânü fe’stemi’û lehû ve ensıtû, le’alleküm türhamûn / Kur’ân-ı Kerim okunduğu zaman susunuz ve onu dinleyiniz ki rahmete nail olasınız’ [A’râf Sûresi, Âyet: 204] diye emredilmiştir. [1] Harfiyen dikkatle takip edilip tamamı dinlenildiği zaman, okuyan da dinleyen de Kur’ân-ı Kerim hatmi yapmış olur.

Kuran-ı Kerim okumayı bilmeyenlerin de tazim ve hürmetle dinleyerek, hatim sevabından müstefîd olmaları ümit edilir.

Âyet-i Kerîme hakkında açıklama

Yukarıda Kur’ân-ı Kerim’in insanlık için hangi bakımlardan ve ne kadar büyük bir değer ifade ettiği belirtildikten sonra burada da özetle kelâmullahı dinlemenin edep ve erkânı gösterilmektedir. Buna göre Kur’an okunduğu sırada müslüman ona ilgisiz kalmayacak, kulak verip dikkat kesilecek, saygıyla ve ilgiyle dinleyecektir; çünkü o, her şeyden önce Allah’ın (c.c.) sözüdür, onda hitâb buyuran Allah’tır. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerime kulak vermemek Allah’ın (c.c.) konuşmasına kulak vermemek ve dolayısıyla bir bakıma Allah’a (c.c.) karşı edepsizlikte bulunmak anlamına gelir. Ayrıca anlamları üzerine düşünüp kavrayabilmek ve sonuçta rahmet ve bereketinden yararlanabilmek için de onu yoğun bir dikkatle dinlemek gerekmektedir. İbn Âşûr’un da işaret ettiği gibi (IX, 239) “… onu dinleyin ve sessiz durun” buyruğu, beden kulaklarıyla Kur’ân-ı Kerimi dinlemeyi, tilâvet sırasında konuşmamayı, başka şeylerle ilgilenmemeyi ifade ettiği gibi mecazî mânada “Kur’ân-ı Kerimi dinlemek” aynı zamanda “onun buyruklarına uyup yasaklarından kaçınmak” anlamına da gelir. En iyisi, âyetin hem hakiki hem de mecazi anlamda Kur’ân-ı Kerime kulak vermeyi emrettiğini kabul ederek, Kur’ân-ı Kerim okunurken başka şeylerle ilgilenmeden onu saygıyla ve dikkatle dinlemek, bununla da yetinmeyip buyruklarını yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmaktır. İşte bu sayede Kur’ân-ı Kerîm’in –bir önceki âyette işaret edilen– “rahmet” özelliğinin de hayatımıza yansıyacağı, dünyamızı ve âhiretimizi güzelleştireceği âyetin sonunda ifade edilmektedir. Müslüman, Kur’ân-ı Kerîm’i beden kulağı ile dinlemek, Allah’a (c.c.) ve O’nun kelâmına saygı göstermekle Allah kelâmı karşısında takınmış olduğu bu edepli ve ahlâklı tavrının sevabını kazanacak, O’nun tarafından ödüllendirilecek; Kur’ân-ı Kerim can kulağıyla dinlediği gibi kalp ve aklı ile de dinlemek suretiyle onun içeriği üzerinde düşünerek kalbini ve aklını aydınlatacak, imanına güç katacak, yanlışlarını düzeltecek, doğrularını arttıracaktır; böylece bu ve buna benzer kazanımlarıyla âyetin sonunda ifade buyurulan rahmet ve merhamete ulaşmış olacaktır.

Bu âyetten dolaylı olarak çıkarılması gereken bir ders de şudur: Çarşı, pazar, sokak, kahvehane, lokanta gibi uygun olmayan ortamlarda, pratikte Kur’ân-ı Kerimi dinlemenin mümkün olmadığı yerlerde açıktan Kur’an okumak veya –dışarıda namaz kılanlar bulunması gibi bir zaruret olmadıkça– camilerde okunan Kur’ân-ı Kerim sesini cami dışına vermek doğru değildir; böyle durumlarda insanların durup Kur’an’ı dinlemeleri çeşitli yönlerden sıkıntıya yol açacağı için Kur’an okuyacak kimse, insanların onu dinleyebilecekleri yerlerde ve şartlarda okumalı ve böylece Kur’ân-ı Kerîm’e saygısızlık görünümü veren davranışların sergilenmesine sebep olmaktan sakınmalıdır.

Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) döneminde inkârcıların elebaşıları halka, ‘Kur’an’a kulak vermeyin, okunurken gürültü yapın, belki bastırırsınız’ (Fussılet 41/26) diyerek Allah’a, O’nun kitabına ve peygamberine karşı düşmanlık ve saygısızlıklarını sergiliyorlardı. Aynı yerde “Allah’ın (c.c.) düşmanları” olarak nitelenen bu inkârcıların şiddetli bir azapla cezalandırılacakları bildirilmektedir. Konumuz olan âyette ise –Allah’ın kelâmını susturmaya, tesirini önlemeye, sesini boğmaya kalkışan, bu yüzden de “Allah’ın düşmanları” olarak nitelenmek suretiyle alçaltılan o inkârcıların yaptıklarının tam aksine– Müslümanların da onu dinleyerek saygı ve bağlılıklarını göstermeleri ve sonuçta ilâhî rahmete liyakat kazanmaları gerektiği ifade buyurulmaktadır. Nitekim Kurtubî’nin kaydettiği bir rivayette bu âyet, Fussılet sûresinin anılan âyetinden sonra ve müşrik elebaşılarının orada bildirilen çağrılarına cevap olarak inmiştir (VII, 337-338).

Bu âyetten Kur’ân-ı Kerîm okunurken Müslümanların konuşmayı bırakıp onu dinlemeleri istenmekle birlikte bunun farz olup olmadığı, farz olması durumunda da bu hükmün mutlak olup olmadığı konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Hasan-ı Basrî’ye dayandırılan bir görüşe göre Kur’an okunduğunda onu dinlemek her zaman farzdır; Mâlikîler ise âyetin farziyet değil tavsiye (nedb) anlamı taşıdığını ileri sürmüşlerdir. Ancak âlimlerin çoğunluğu bu âyetin sadece Hz. Peygamber Kur’an okuduğunda onu dinlemeyi ve buna ek olarak –diğer zamanlarda değil– sadece namaz ve hutbe esnasında imamın ve hatibin okuduklarını dinlemeyi farz kıldığını belirtmişlerdir. Hanbelî ve Hanefî âlimleri, cemaatla namaz esnasında imam açıktan veya gizli olarak Kur’ân-ı Kerim okurken cemaatin okumamaları gerektiği yönündeki hükmü bu âyete dayandırmışlardır (bu husustaki rivayetler için bk. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, II, 827-828; Reşîd Rızâ, IX, 508-509).

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 22. Cüz

22. cüzde, 4 sûre bulunmaktadır. 421. sayfadan başlar, 440. Sayfaya kadar devam eder.

1. El-Ahzab suresi 73 Ayet (31. Ayetten 73. Ayete kadar)

2. Sebe’ suresi 54 Ayet

3. Fâtır suresi 45 Ayet

4. Yâsîn suresi 83 Ayet (1.Ayetten 28. Ayete kadar)

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 21. Cüz

21. Cüz, beş sureden oluşmaktadır. Kur’ân-ı Kerim’in 401. sayfası ile 420. sayfaları arasında yer almaktadır. 69 ayetten oluşan Ankebût Suresi’nin 46. Âyetinden başlayıp, 73 Âyetten oluşan Ahzâb Suresi’nin 31. Ayetinde sona ermektedir.

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 20. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 19. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 18. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 17. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 16. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 15. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 14. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 13. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 12. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 11. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 10. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 9. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 8. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 7. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 6. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 5. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 4. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 3. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 2. Cüz

Kur’ân-ı Kerim Mukâbele 1. Cüz

Editör: TE Bilisim