Harvard Üniversitesi’nde görevli bilim adamları tarafından yapılan ve sonuçları PLOS One dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, 3. trimesterde (hamileliğin üçüncü üç aylık dönemi) günde 1 bardak nar suyu içmek fetal beyin sağlığını olumlu etkiliyor.

Araştırmacılar, doğum öncesi atılabilecek bazı basit adımların, İntrauterin büyüme kısıtlılığı (IUGR) (fetusun ulaşması gereken potansiyelinin altında büyümesi) olan cenin ve yeni doğan bebeğin beyin gelişiminde büyük öneme sahip olduğuna dikkati çekiyor.

İntrauterin büyüme kısıtlılığı (IUGR) olan bebekler, fetusa oksijen ve besleyici madde tedarikinde meydana gelen problemler nedeniyle, yaşlarına göre daha küçük bedensel görünüme sahip oluyor.

Bu durum, beyin de dahil olmak üzere bebeğin vücudunda kan veya oksijen akışını azaltarak, ileri derecede olması halinde bebek ölümlerinin dörtte birine neden olan oksijen iskemi (vücuttaki herhangi bir doku veya organa kan akışının azaldığı ya da kesildiği ciddi bir durum) vakasına neden olabiliyor.

78 anne adayı takibe alındı

Araştırmayı yürüten ekip, fetüslerinde intrauterin büyüme kısıtlılığı tanısı konan 78 anneyi hamileliğinin 24. Haftasından başlayarak takibe aldı.

Anne adaylarının birkaçına günlük bir bardak nar suyu içirilirken diğer bir kısmına da sahte bir kapsül verildi.

Bu süreçte embriyonik beyin gelişiminin, bebek beyin yapısı ve fonksiyonel iletişim de dahil olmak üzere çeşitli yönlerini izleyen ekip, her iki grupta da embriyoların beyin yapısında bir fark gözlemlemedi.

Ancak anneleri nar suyu içen grupta, ak maddenin ince yapısında ve fonksiyonel temasta farklılıklar ve düzelmeler tespit edildi.

Araştırmacılar, gözlemledikleri bu olumlu gelişmenin fındık, çilek ve çay gibi pek çok yiyecek ve içecekte de bulunan yüksek seviyede polifenol ve antioksidan içeren nar suyundan kaynaklandığını aktardı.

Polifenoller kan-beyin bariyerini geçerek alzaymır, demans ve parkinson gibi nörodejeneratif hastalıklara karşı koruyucu etkiler gösteriyor.

Araştırmacılar elde ettikleri bulguların, polifenollerin bebeklerin beyinleri üzerindeki potansiyel koruyucu etkilerinin izlenmesi için daha büyük ve daha sıkı bir klinik çalışma gerektirdiğini belirtti.

Kaynak: El-Kuds

Editör: TE Bilisim